• DOLAR 34.543
  • EURO 36.486
  • ALTIN 2878.31
  • ...

Müminin Allah'a en yakın olduğu hal namazdaki halidir. Zira mümin, her namaza durduğunda ellerini kaldırıp tekbir aldığında miraca çıkıyormuş gibi, dünyadan ilgi alaka keser gibi bir ruh hali içine girmektedir. Müminin en sevimli ve en mutlu anı namaza durduğu andır.

Ancak bunu hazmetmeyen şeytan, en çok namazda iken insana musallat olur. Olmayan hayalleri, fikirleri aklına getirip dikkatini dağıtmaya, huzurunu kaçırmaya çalışır. Böylelikle şeytan aleyhillane, hep dikkat dağıtıcı şeyleri müminin aklına getirerek namazının sevabını zayi etmeye çalışır.

Namazda insanın aklına çok şey gelir. Bunlar Allah'tan bir ilham olabildiği gibi, şeytandan bir vesvese de olabilir. Böyle bir durumda müminin şu hususlara dikkat etmesi gerekir:

Eğer müminin aklına gelen şey, hayırlı bir iş ise onu Allah'tan bilmeli ve namazdan sonra hemen yapmaya koyulmalıdır. Çünkü Allah (cc), bunu kendisi için en sevimli yerde/ namazda kuluna hatırlatmıştır.

Şayet aklına gelen şey, kötü ve gazaba vesile olan bir şey ise ondan kaçınıp toparlanmalıdır. Çünkü bu, kulu Allah'tan uzaklaştıran bir şeydir. Onu kula ibadet yerinde hatırlatması bir azarlama, yanlışlığını itiraf ettirme anlamı taşıdığı gibi, ayıplama ve uyarı da olabilir. Bunu terk etmek, Allah'a yaklaştıran sebeplerdendir. Bu hal, kulun Allah'a ulaşmakta takip edeceği yoldur.

Eğer kulun aklına boş ve kötü bir arzu gelir veya geçmişle, gelecekle alakalı herhangi bir düşünce doğarsa bilmelidir ki, bu düşmanı olan şeytandan gelen bir vesvesedir. Ona hasedinden dolayı böyle meşgul etmektedir. Bu şekilde namazın rükünlerine kalbi ile iştirak etmesini engellemek ve kalbini Allah'a münacattan meşgul etmek ister. Onu namazın zikirleri hakkında gafil kılmak, okuduğunu anlamak, tazim, hamd, dua ve istiğfardan mahrum bırakmak ister.

Eğer namaz kılanın aklına mahzurlu bir arzu veya isyan düşüncesi gelirse bu helak ve uzaklaşma sebebidir. Bu tür düşünceler, insanı azdıran düşmanın/şeytanın onu çepeçevre sarması sonucu nefs-i emarenin bir sıfatı olarak ortaya çıkar. Bu durum ilahi huzurdan uzaklaşma alametidir. O, aynı zamanda kulun gazaba uğramasının, Allah'ın hoşnutluğundan uzaklaştırılmasının ve kendisinden yüz çevrilmesinin bir delilidir.

İşte mümin, namazda bu tür düşüncelerle yüz yüze gelince hemen bunları zihninden izale etmeye çalışmalı, nefsin vesvese ve fısıltısını kesmeye çalışarak bu tür düşüncelerin kalbinde ortaya çıkmasına imkân tanımamalı, aklı ile onlara kulak vermemelidir. Aksi durumda bu düşünceler onu iyice sarar, zikir ve kalp uyanıklığından uzaklaştırıp cehalet ve gaflete sürükler.

Namaz kılan kimsenin ilahi hitabın anlaşılmasında, okuduğu kelamın manasını tefekkürde, ilahi maksat ve murat üzere bulunmada kalbinde bulduğu açık ve noksanlıklar aslında kul için Allah tarafından yapılan bir uyarı ve içinde bulunduğu hâlin tanımıdır. Bu durum, ameldeki ihlasın alameti, tefekkürün bereketi, kulun güzel ibadetinin kabul edilmesinin ve şükre layık bir halde olduğunun delilidir.

Şeytan her fırsat bulduğunda sinsice yaklaşıp onun kalbine vesvese verir, onu aldatmaya ve kendisine boş şeyleri hayal ettirme yolundan girip aldatmaya çalışır. Çünkü şeytan, insanı saptırmak için daima boş kuruntularla oyalama yollarını arar. Nerde bir boşluk bulursa hemen oradan girer.

Nitekim Allah, Âdeme secde etmediği için onu dergâhından atınca şöyle meydan okudu: "Şeytan dedi ki: Onları (insanları) mutlaka saptıracak ve boş kuruntularla aldatmaya çalışacağım." (Nisa: 115)

Allah'u Teâla da ona şöyle cevap verdi: "Şurası muhakkak ki, benim ihlaslı kullarım üzerinde senin hiçbir tesirin ve ağırlığın olmayacaktır. Allah, onlar için yeterli bir koruyucudur.” (İsra: 65)

"Gerçek şu ki iman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde şeytanın hiçbir hâkimiyeti yoktur." (Nahl: 99)