• DOLAR 34.536
  • EURO 36.428
  • ALTIN 2878.124
  • ...

Kur'an-ı Kerim, verilen ahitlerin mutlaka yerine getirmesi ve ahde vefa gösterilmesini emrediyor. Ahdi bozmayı, vefasızlığı ise kötülüyor, menediyor. Hatta çarpıcı bir örnek vererek ahdini bozanları aptallıkla niteleyip aşağılıyor. Bazı kimselerin ahitlerini bozarken kendilerince gösterecekleri sebep ve mazeretleri de reddediyor:

"İpliğini iyice eğirip katladıktan sonra, söküp bozan kadın gibi olmayın. Bir ümmetin sayıca daha çok olmasından ötürü yeminlerinizi aldatma aracı yapıyorsunuz. Allah, onunla sizi imtihan eder. Kıyamet günü, ihtilaf ettiğiniz şeyleri elbette beyan edecektir." (Nahl, 92)

Ayet-i Kerime, ahdini bozan insanları budala kadına benzetiyor. Bir kadın ki, yününü iyice eğirip iplik haline getirdikten ve iyice sardıktan sonra, tekrar söküp dağıtarak eski haine getiriveriyorsa buna aptal kadın yani akılsız, beyinsiz kadın denir. İşte ahdini bozanlar da beliğ bir teşbih ile tıpkı bu kadına benzetilmektedir.

Burada antlaşma yaparak kesin söz veren insanların tekrar sözlerinden dönerek bu kadının durumuna düşmemeleri için uyarılmaktadır. Özellikle müminler, şahsiyetlerini koruyarak budala kadının durumuna düşmemeleri için ikaz edilmektedirler. Sabırsızlıktan, zayıflıktan ve iradesizlikten kurtulmaları için uyarılmaktadırlar.

Ahdini bozan kimseler azimetten yoksun ve ileri görüşten mahrum kimselerdir. Bu benzetmedeki bütün ayrıntılar hakaret, hayret ve garipliklerle dolu bir anlam taşımaktadır. Ahitleri bozmayı kötülemekte ve bunu çirkin bir iş olarak ruhlara yerleştirmeye çalışmaktadır. Şahsiyetli ve akıllı bir insanın kalkıp da bu kadına benzemesi ve onun gibi zayıf iradeli olmayı kabul etmesi düşünülemez.

Ayeti kerimede, ahdi bozma durumunda olan devletler de aynen inanmaktadır. Bir devlet bir başka devletle antlaşma imzalar, sonra da güçlü ve nüfuzlu devletlerin diğer saflarda yer aldığını ileri sürerek antlaşmasını bozar ve bunda devletin çıkarının söz konusu olduğunu iddia ederek çekilirse, İslam bu sebepleri kabul etmez ve mutlak şekilde ahde vefa  gösterilmesini emreder.

Ancak İslam, verilen sözlerin ve antlaşmaların hile ve oyun vasıtası kılınmasına da göz yummaz. Şunu unutmamak gerekir ki; İslam, iyilik ve Allah korkusu esasları dışında yapılan hiçbir antlaşmaya itibar etmez. Günah, isyan ve kötülük esasları üzerine yapılmış antlaşmaları reddeder. İslam devletinin yapısı da bu esaslara göre kurulur.

Müslümanlar verdikleri sözü tutmalarından dolayı tarihte, birçok kavimin İslam'a girmesine vesile olmuşlar. Müslümanlardaki doğruluk ve sadakat, inançlarındaki samimiyet, işlerindeki temizlik ve dürüstlük onları hayran bırakarak İslam'la tanışmalarına vesile olmuştur. Böylelikle Müslümanlar, kaybettikleri basit ve küçük çıkarlar yerine pek büyük kazançlar elde etmişlerdir.

Bir Müslümanın sözü gerçekten Allah'a verilmiş bir sözdür. Müslüman, Allah korkusu taşıdığından ahdini bozmayı düşündüğü an Allah'ın kendisini hesaba çekeceğini düşünerek bundan vazgeçer. Çünkü ahdine sadık kaldığında Allah katında kendisi için hayırlar hazırlandığının şuurundadır:

"Allah'ın ahdini az bir pahaya satıp değişmeyin. Eğer bilirseniz Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır." (Nahl, 95) 

"Ahidleşip antlaşma yaptığınız zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin ve Allah'ı üzerinize şahit tutarak, pekiştirdikten sonra, yeminleri bozmayın. Şüphesiz Allah, yapacağınız şeyleri pekiyi bilendir." (Nahl: 91-92)

Burada önem sırasına göre üç çeşit anlaşmadan bahsedilmektedir. Birincisi ve en önemlisi Allah (cc), ile insan arasındaki ahittir. İkincisi, bir insanla bir başka insan arasında Allah-ı şahit tutarak veya Allah'ın adı anılarak yapılan ahitleşmedir. Üçüncüsü ise, Allah'ın adı anılmadan yapılan ahittir. Her ne kadar bu önem sırasına göre üçüncü ise de bu ahdin yerine getirilmesi de ilk ikisi kadar önemlidir ve bozulmaması emredilmiştir.

Bu konuda peygamberimiz  sallellahu aleyhi vesellem de şöyle buyurur: "Ahdine vefası olmayanın imanı da (dini de) olamaz."  (Zehebi, Kebair 108)