Sorumluluk bilinci ve halden anlamak
Eskiden bizim doğuda meşhur bir aşiretin ileri gelenleri bir araya gelmiş, Şeyh Said Efendinin hareketiyle patlak veren olayı barış yoluyla çözmek için bir kurul yapmışlar. Taraflarla kimlerin görüşme elçiliği yapacağı hakkında görüşürlerken, evin sahibi: Bakın ben şimdiden söylüyorum, sonra demeyesiniz sen bu işi istemedin bozdun. Barış yapın da yalnız kemali benim evime getirmeyin, onun ayağı benim kapımdan içeri girmez" demiştir.
Zavallı adamcağız bu meseleyi de bölgenin aşiretleri arasında yapılan barışın bir benzeri olacağını zannetmiş de öylece öngörüsünü beyan etmiştir. Bununla adamı tahkir etmek istemiyorum, Adamın meseleyi anlama ve algı kapasitesi o kadarmış. Nitekim bunun trajikomik benzerleriyle günümüzde de karşılaşıyoruz.
Geçenlerde bazı haber sitelerinde okumuştum. Bizim Türkiye'den bazı hayır kuruluşları vakıf ve dernekler Afganistan'a gitmişler, yaptıkları incelemelerden sonra orada zaruri ihtiyaç listelerinden biri de: "Bizim oradaki çocuklara İslami eğitim vermemiz gerekir" demişler.
Hoppala! Ömrü cephede dahi ilim, irfan, cihad ve mücadele ile yoğrulmuş ve henüz altı yedi yaşlarında iken Kur'an hıfzını tamamlamış olan bir nesile gidip İslam'ı öğretecekmiş. Adamlar hayatlarında ilimle ameli bütünleştirmiş, yalnız fertleri değil bütün toplumunu -evlerini caddelerini- cahili kalıntılardan kirlerden temizleyip emniyete kavuşturmuş insanlara gidip bilinen halimizle İslam'ı anlatacak, eğitecekmişiz...
Bu olay bizim yanlış anlayış kanı ve gaflarımızın ilki değildir. Kafamız kuma gömülü olduğu için gördüklerimizi değil, hayal ettiklerimizi konuşuyoruz. Yine bunun gibi, Bangladeş'teki Myanmarlı mülteci kamplarına yardım götüren bir hayır kuruluşunda görevli olarak giden muhterem bir hoca efendinin ifadesini aynen aktarıyorum:
"Beraberimizde götürdüğümüz oyuncakları oradaki çocuklara dağıtıyordum, çok güzel bir oyuncağı verdiğim çocuğu bir az izledim. Baktım çocuk onu elinde evirdi çevirdi ve bir tarafını ağzına alıp ısırdı, kopardığı bir parçayı ağzında çiğnedi çiğnedi sonra yüzünü ekşiterek yere tükürdü. Ve hoca efendi şöyle devam ediyor. Vallahi ben bunu gördüğümde içim sızladı ve kendimden nefretim geldi. Yanaştım çocuğa ve: "tükür yavrum tükür yüzümüze, tükür şu halden anlamayan şu insanlığın yüzüne! Çünkü biz tükürülmeyi hak ettik" dedim.
Evet, insan halden anlamayınca, halden uzak olunca böyle oluyor işte... Komik oluyor, gülünç oluyor... Halı konuşmak ayrı bir şey, halden anlamak ayrı bir şeydir. Tok olan acın halinden anlamaz demişler ya! İlla da kötü hal bizim de başımıza gelecek de ondan sonra mı anlayacağız. Mevla sağlıklı düşünce, fikir ve izan versin.
Afganistan İslam Emirliği Hükümet Sözcüsü Zebihüllah Mücahit, iki üç haftadır Türkiye'de siyasileri, sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderlerini ziyaret ediyor, toplantılar yapıyor. Afgan halkının şu an neye çok ihtiyaç duyduklarını, neyin yokluğunu çektiklerini anlatıyor. Dünya Müslümanlarının yardım, ticari tedbir amaçlı neyi yapabileceklerini bir bir anlatıyor. Biraz onları dinlesek de dertlerini anlasak...
Onlara ilim irfan dersini, eğitimini vermeye gelince, önce biz kendimiz onlara bakalım da onlardan emperyalistlerin ayaklarını nasıl memleketlerinden kestikleri ve nasıl özgürlüklerine kavuştuklarının dersini alalım. Üç büyük süper gücü peş peşe nasıl mağlup ederek ülkelerinden kovduklarının eğitimini onlardan dinleyelim ve öğrenmeye çalışalım.
Hulasa Afganistan'daki mücahitlere bu dar zamanda yardım elini uzatmak bütün Müslümanların bir boyun borcudur. Bu bilinçle ve halden anlayarak görevimizi yapmayı Mevla bizlere nasip etsin. Ruz-i Mahşerde yüz aşağı mahcup ve suçlu olanlardan eylemesin.
Son olarak şunu çok iyi bilmemiz gerekir ki, dünya müstekbirleri ve sözde Müslüman devlet yöneticileri onları devlet olarak tanımasalar da orası bir İslam yurdudur, bir darul emandır. Bunu böyle bilmemiz, savunmamız ve sahip çıkmamız lazım. Allah yar ve yardımcıları olsun.