• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Bu dünyada hiçbir şey tesadüfi değildi ve olmaz, bir şeye ihtiyacın varsa arayacaksın. Hidayete ermek için de yolunu aramak ve yola koyulmak gerekir. Bu kâinatın düzeninde aramadan hiçbir şey kendiliğinden insanın ayağına gelmez.

Bununla birlikte nasip de önemlidir. Allah hidayeti kime nasip etmişse vesileleri ona kolaylaştırır. İnsan bazılarının hidayetini çok isteyebilir. Ama Allah nasip etmemişse bir şey yapamaz. Bazen de beklemediğin birinin hidayetini sürprizle karşılarsın. Bir de bakarsın ki koşarcasına, kucak açarcasına geliyorlar.

Gelmeyenlere veya önyargılarla hüküm kesenlere gelince; varsın inatlarında devam etsinler; gözlerini kapatsın, kulaklarını tıkasınlar. İsteseler de istemeseler de bir gün niçin geç kaldıklarına dair kendi kendini kınayacak, hayıflanacaklardır. Nitekim Arapların meşhur şairi Lebid, bu fırsatı kaçırdığı için çok hayıflanmıştı. Lebid kendisi anlatıyor:

Mekke'de dostum olan Abbas b Abdulmuttalib'e konuk olmuştum. Hareme gittiğimizde orada bir kişi önde bir genç de yanında bir kadın da arkalarında durmuş namaz kılıyorlardı. Sordum Abbas'a "bunlar kimdir, bunlar hangi din üzerinde ibadet ediyorlar" dedim. Abbas dedi ki, şu önde duran benim yeğenim Muhammed'dir, peygamber olduğunu söylüyor. Arkasındaki eşi Hadice'dir. Yanındaki de yeğenim Ali'dir. Vallahi bu beldede onların dışında bu dinin dördüncüsünü bilmiyorum, dedi. Ve Lebid devamla şunu söylüyor: "keşke ben de o gün onların dördüncüsü olsaydım."

Yine Arap şairlerinden Tufeyl b. Amr, Devs kabilesinin reisidir. Muhammed aleyhisselamın risaletini duymuş Onu görmek için Mekke'ye gelmiştir. Ancak müşrikler onu görür görmez; ey Tufeyl Şu peygamber olduğunu söyleyen adam, bizim işimizi bozdu, birliğimizi parçaladı, toplulu­ğumuzu dağıttı. Eğer bizim başımıza gelen senin ve kavminin de başına gelmesini istemiyorsan, şu adamla konuşma ve ondan bir şey dinleme. Onun sözleri büyü gibidir. Oğulla babayı, kardeşle kardeşi ve karı ile kocayı birbirinden ayırır dediler."

"Nihayet, ona yaklaşmamaya, onunla konuşmamaya hatta ondan hiçbir şey dinlememeye karar verdim. Ertesi günü Mescide gittiğimde, Muhammed'in sözlerini duymamak için kulaklarıma pamuk tıkadım. Fakat Kâbe'ye girdiğimde, onun ayakta, bizim namazımızdan baş­ka bir namaz kıldığını, bizim ibadetimizden başka bir ibadet yaptığını gördüm. Onun görünüşü beni etkiledi. İbadeti hoşuma gitti. Ona yak­laşmakta olduğumu fark ettim. İstemediğim halde kendimi onun yanın­da buldum.

Kendi kendime dedim ki: Yazıklar olsun sana ey Tufeyl! Sen şair, aklı başında birisisin. Sen iyiyi kötüden ayırabilirsin. Niçin bu adamın söylediklerini dinlemi­yorsun? Onun söylediği şeyler güzelse dinler, kabul edersin, kötüyse kabul etmezsin" dedim ve kulaklarımdaki tapaları çıkarıp yakınına oturdum."

Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem evine dönünceye kadar orada kaldım. Sonra onu ta­kip ettim, evine girince, ben de girdim ve dedim ki: Ey Muhammed! Vallahi senin kavmin seni bana korkunç gösterdiler. O kadar ki, senin sözünü işitmemek için kulaklarımı pamukla tıkadım. Fakat senden bir şeyler duydum ve onları güzel buldum. Dinini bana öğret dedim.

O da Kur'an'dan İhlas ve Felak Surelerini okudu. Vallahi ben, bundan daha güzel bir söz duymamış ve onun di­ninden daha doğru ve adil görmedim. Hemen elimi uzat­tım: "Allah'tan başka bir ilah bulunmadığına, Muhammed'in Allah'ın Kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederim "dedim ve Müslüman oldum." (Sahabe hayatından tablolar)

Şimdi günümüz Tufeyllerine, başka bir tabir ile aldanmışlara gelmek istiyorum. Acaba onlar da Tufeyl gibi günümüz Ebu Cehillerine, Ebu Leheblerine hayır deyip kulaklarındaki tıpayı çıkaracak ve sağduyunun sesine kulak verecekler mi? Yoksa onların temsilcileri olan müfsit medyanın etkisinde kalarak hala dışarıda kalmaya, mesafeli davranmaya, oyalanıp avunmaya mı devam edeceklerdir?

İnşaallah Tufeyl gibi aklıselim ile hareket edip geç kalmadan ümmetin birliği için çalışan kutlu kervana katılacaklardır. Zira bundan başka gidecekleri yer yoktur. Ancak Lebid gibi değil, Tufeyl gibi aramaları lazım.