• DOLAR 34.616
  • EURO 36.701
  • ALTIN 2905.443
  • ...

İnsanoğlu fıtraten daima hazıra ve yakın olana taliptir. Bu itibarla bakıyorsunuz, sulu ve yeşillik bir yer görünce, hemen hafta sonu orada birkaç saatlik zevkli anlar geçirmek için piknik programları yapıyorlar. Ama aynı insanlar, Allah'ın, altından ırmaklar akan cennetlerde oranın o serin ve yeşillik mekânlarında ebedî piknik yapmanın programını düşünmüyorlar.

Hakeza yazın kavurucu sıcak günlerinde 40-50 derecelik sıcağa dayanamayıp serin yerler arayan insanlar, mahşer meydanının o dehşetli hararetini veyahut cehennem ateşinin bilmem kaç bin derecelik sıcağından korunmayı akıllarından bile geçirmiyorlar. Orası için bir tedbir düşünmüyor, korunmak için bir hazırlık yapmıyorlar.

Şu geçici dünya hayatı için apartmanlar, villalar yaptırmaya çalışıp çırpınan insanlar, ebedi olan ahiret hayatları için acaba ne yapıyor, ne hazırlıyorlar! Öbür tarafta bir gecekondu olsun yapmaya kolay kolay harekete geçmiyor bir şeyler yapmıyorlar. Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi şu fani hayatta bir ev sahibi olmak için, boğazlarından kısarak canları çıkarcasına yıllarca taksit ödüyorlar.

İyi de, olsun, dünyada ev bir ihtiyaçtır, günümüzde araç da bir ihtiyaçtır. Ama bununla yetinmiyorlar, çocukların torunların bile hesabını yapıyorlar. Ama ne yazıktır ki, cennet kooperatifinden bir köşke talip olup da  "taksitlerini düzenli bir şekilde ödeyeyim; günü gelince bana anahtarı teslim edilsin" diye düşünenlerin sayısı çok ama çok azdır.

Yine bu insanlar, kazara bir mahkemeye düştüklerinde beraat etmek için ellerinden gelen tüm imkânları sonuna kadar yapıyorlar. En iyi avukatı tutuyor, hâkimi görmek gerekiyorsa onu da yapıyorlar... Ama aynı insanlar, bir gün kurulacak olan ilahi mahkemede beraat etmek için pek de fazla bir çaba harcamıyorlar.

Biz birine bir iyilik yapsak, adam karşılığında bir teşekkür etmeden çekip gitse "ne karaktersiz bir adam; o kadar iyilik yaptım, bir teşekkür bile etmedi, nankör adam, sen bundan sonra görürsün!" dercesine sitem ederiz. Ama Rabbimizin sayısız nimetlerini unutuyor, bir şükrünü bile yapmıyoruz.

Evet, bütün mesele gelip ahirete ve diriliş gününe dayanıyor. Ciddi manada iman (yakini bir bilgi ve kesin bir inanç) noktasında düğümleniyor. "O (Allah), hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yarattı." (Mülk: 2) 

Bu ayetin ifadesiyle hayata baktığımızda sanki bir terslik varmış gibi görünüyor. Çünkü biz insanlar, önce yaşar sonra ölürüz; ama ayette önce ölüm, sonra hayat denilmektedir. Burada Allah Teâla, bize şunu ima ediyor: "Eğer hayatı anlamak ve doğru yaşamak istiyorsanız, önce ölümü anlamalısınız."

İnsanın hayatı nasıl anladığı, her şeyden önce ölümü nasıl anladığına bağlıdır. Eğer siz ölümü bir bitiş ve yok oluş şeklinde anlarsanız, hayatı da "nasıl olsa ölüm var; o halde ölmeden önce ne yapsam kârdır" şeklinde anlar ve öyle yaşarsınız.

Ama ölümü bir bitiş değil de aksine bir diriliş ve ebedi bir hayatın başlangıcı olarak görürseniz, o zaman hayatı;  "en ince teferruatına kadar hesabının verileceği bir olay"  olarak anlar ve o şekilde yaşarsınız. Herhangi bir şey yapmadan önce, onun hesabını yapar, hesaba çekileceğinin bilinciyle tedbirli ve ölçülü davranırsınız. Mevla ölümü ve ölüm sonrası hayatı unutan gafillerden eylemesin.