Hacc, Müslümanlarının Yıllık Kongresidir
Hac, tarih boyunca Müslümanları Allah`a yaklaştıran en büyük ibadetlerden biri olduğu gibi, sosyal, siyasal ve kültürel olarak da onları bütünleştirip kaynaştıran en büyük bir etkinlikleridir. Hac, Müslümanların mutat olarak gerçekleştirdikleri yıllık kongresi ve en önemli kararlarının alındığı istişare toplantısıdır. Burada Allah`ın dostu, İbrahim aleyhisselam zamanından beri akıp gelen çok derin bir damarın köklerine şahit oluyorlar. Ve orada kendilerini birbirine bağlayan asıl mihveri görüyorlar. Hepsinin yöneldiği ve birleştiği yönü, kıbleyi bil müşahede görüyorlar. Orada renk, dil, cinsiyet ve vatan farkının yok olduğu, herkesin tek bir kıyafete büründüğü, dualarında aynı şeylerin konuşulup tekrarlandığı bir dili öğreniyorlar. Böylece sahip olukları güç kaynakları ve dinamikleriyle müşahhas olarak yüzleşiyorlar.
Evet, Hac bütün dünya Müslümanlarının bir arada buluşup tanışma ve danışma mevsimidir. Birbirlerinin tecrübelerinden, kabiliyetlerinden istifade etmenin, fikir edinip kültür ihraç etmenin iklimidir hac. Nitekim Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam, böyle bir hac mevsiminde Akabe`de Medineli bir hac kafilesiyle görüşmüş ve onları İslam`a davet edip İslam`la tanıştırmıştı. Yine ikinci Akabe Beyatinde böyle bir görüşmenin neticesinde, Ensar`la anlaşıp Medine`ye hicret kararını almıştı.
İşte bu anlamıyla Hac, ümmetin en kritik kararlarının alındığı bir yıllık kongresidir. Geçen bir yıllık icraatlarının, faaliyetlerinin değerlendirilip bilânçosunu çıkarmanın ve bir dahaki hac mevsimine kadar ümmetin en önemli meselelerini konuşup tartışmanın, birlikte müzakere edip karara bağlamanın genel muhasebesidir. Orada planlar çizilir, projeler yapılır ve kuvvetler birleştirilir. Alış veriş yapılır, fikir teatisinde bulunulur, bilgi ve tecrübeler mübadele edilir.
Hac, yılda bir kere en mükemmel şekliyle İslam birliğinin toplantı mahalli ve güç gösterisidir. Ümmetin aleyhinde oynanan oyunlara, zulme ve zorbalığa karşı tavır almanın ortak zemini ve kıyam merkezidir. Orada Allah`ın evinin civarında, en uygun yerde, en uygun zamanda ve en uygun havada görünen ve görülmeyen hatıralar içerisinde toplanıp bütün bunları görüşürler; Plan ve projelerini yapar, stratejilerini ve hedeflerini belirleyip ortak kararlarını açıklarlar. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselamın, hicretin dokuzuncu yılında Hz. Ebu Bekir`in başkanlığında organize edip gönderdiği Hac kafilesinden sonra akabinde Hz. Ali`yi gönderip Tevbe Suresinin -müşrikler aleyhine inen- ilk ayetlerini orada okutup ilan ettirmesi bunun en açık bir manifestosudur. Yine efendimiz aleyhissalatu vesselamın, Veda Haccı`nda iradettiği Veda Hutbesi, İslam hukukunun anayasal ilkeleri ve evrensel insan hak ve özgürlüklerinin beyannamesidir.
Hac mevsiminde farklı renklerden, milletlerden ve coğrafyalardan bir araya gelen Müslümanlar, İslam davasının ilk olarak neşet ettiği bu mekânın davalarının ana merkezi olduğunu ve burada Kabe`i muazzamının etrafında toplananların tek bir ümmet olduğunu gösterip bütün dünyaya ilan ediyorlar. Bir tek Allah`a ibadet etmenin sembolü olarak İbrahim peygamberin eliyle yapılan bu evin civarında böylece karşılaşıyor, buluşuyor ve ahitleşiyorlar. Zaten Allah (c.c): “Biz Beytülharamı insanlar için bir kıyam merkezi yaptık” derken insanlığa bu mesajı vermektedir. Ve yine Allah (c.c)nün: “Ta ki, kendi menfaatlerine olan şeyleri iyi bilsinler diye” şeklindeki yüce fermanı, müminlere bu ufukları göstermektedir.
İşte böylece orada, her nesil ve her millet kendi şartları ihtiyaçları ve tecrübeleri dâhilinde hem faydalanacak hem de faydalı olma imkânını bulacaktır. Beraberinde getirdiği tecrübelerini ve kabiliyetlerini o büyük havuza akıtacak, onun içinde yoğurup bütünleştirdikten sonra da yeniden bu davanın kırsalına yaymaya, aktarmaya götürecektir. İşte bunlar, yüce Allah`ın İbrahim aleyhisselama, insanları oraya çağırmasını emrettiği ve Müslümanlara haccı farz kıldığı günden beri irade buyurduğu hususlardan sadece bir kaçıdır.
Evet, ne zaman ki, Müslümanlar bu şekilde kendileri için belirleyici olarak tevhit sancağından başka sancağın bulunmadığı ve bunun kendileri için ne kadar elzem olduğunun şuuruna erer ve bunun etrafında toplanıp tek bir birlik olurlarsa, gerçek güçlerini ve değerlerini de o zaman anlayacaklardır. İşte o zaman hiç kimsenin bu milyonların karşısında durup da onlara düşmanlık yapamayacağını, memleketlerini işgal edip kaynaklarını yağmalama ve değerlerini sömürme cesaretini bulamayacağını anlayacaklardır.