DEİZM TEHLİKESİ VE AKLIN YETKİ ALANI
İslami gençliğin aklını çelmeyi, fikrini karıştırmayı ve akidesini bozmayı hedef seçen müsteşrikler, durmadan gece-gündüz İslam'ın aleyhinde çalışmalar yapmakta, projeler üretmekte ve çeşit çeşit entrikalar çevirmektedirler.
Asırlarca İslam'ın ana fikrine şüpheler katmaya, anlamsızlaştırmaya çalıştılar. Fakat tutmadı bir türlü başaramadılar. Sonra ateizmi önermeye çalıştılar onun da etkisiz kaldığını görünce deizmi öne sürmeye çalıştılar ve devam ediyorlar.
Ateizm tutmadı, çünkü Ateizm, bir taraftan Allah'ı yok sayarken diğer taraftan tabiatı Allah'ın yerine koymakla kendi kendisiyle çelişki içine girmektedir. Böylece insanın var olmasını izah ederken, Allah'ın yerine ikame etmeye çalıştığı tabiatla insanüstü harici bir iradenin ve kudretin varlığını kabul etmek zorunda kalmaktadır.
Dolayısıyla ateistler, tabiatı insan davranışlarına müdahale etmeyen bir yaratıcı olarak görmektedirler. İnsanüstü harici bir irade ve kudret olan Allah inancı inkâr edilemeyince, ikinci adımda deizme yöneldiler. Zira deizm, Allah'ın yaratıcı vasfını kabul ediyor; ama Allah'ın peygamberlerle ve kitaplarla gönderdiği dini yükümlülükleri inkâr ediyor.
Bunu savunurken de Allah'ın, insan aklını ve kâinatı, müdahalesine ihtiyaç kalmayacak en mükemmel şekilde yarattığını ifade ediyor. Ancak yeryüzündeki işleri insanın kendi aklı ile hal edebileceği tezini savunarak Allah'a bir iş bırakmıyorlar. Kısacası Deizm, Allah'ın kâinatı yarattığını kabul eder de kâinatta sürekli ilişki halinde bulunmadığı tezini savunur. Daha açık bir ifadeyle "Allah'ın işi varsa göklerdedir, yeryüzü bizden sorulur" demek istemektedirler.
Onların en önemli temsilcileri arasında Aristo ve Newton gibi isimler vardır. Newton'a göre Tanrı, kudretiyle o kadar mükemmel yaratır ki, yarattıklarına bir daha müdahale etmesine gerek kalmaz. Ürettiği makineye ömür boyu garanti veren bir şirket gibi, Allah sınırsız kudretiyle yarattığı âlemi kurallarla donatmış ve kıyamete kadar işleyecek bir sistem olarak planlamıştır.
Böylece deizm, mutlak determinist bir sistem öngörmektedir. Kendilerine göre Tanrı'nın sadece kudret sıfatına odaklanan bir Allah-âlem tasavvuru geliştirmiştir. Deistler, vahiy bilgisinden beslenen peygamberlerin getirdiği nakli delili yok sayarken, bunun dışında kalan insan tecrübesine dayanan akli ve hissi delillere güvenmektedirler.
Mutedil Kelam ulemasının bunlara verdiği cevaba gelince: İmam Matüridi'ye göre dinin öğrenilmesinde başvurulacak vasıtalar temelde akıl ve nakildir. Buna göre Kelam yönteminde delil, akli delil ve nakli delil olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır.
Akıl ve nakil ilişkisi, ay ile güneş ilişkisine benzer. Karanlık gecelerde insanlar güneşin ışığını yansıtan ayın ışığıyla etrafını görürler. İnsan gözünün karanlık gecelerde görebilmesi için ayın ışığına benzeyen akla ihtiyacı vardır. Güneş ışığı gibi olan nakil ortaya çıkınca ay ışığının sınırlı oluşu anlaşılmış olur. Ayın güneşe bakan yüzü parlak; güneşe bakmayan yüzü karanlıktır.
Aynı şekilde aklın sahih nakle muvafık olan yönü ışıldayarak yol gösterirken, aklın sahih nakle muhalif olan yönü kararır. Nasıl ki ışık yansıtmak için ayın güneşe ihtiyacı varsa, aklın da insanın metafizik konularda önünü aydınlatması için nakle ihtiyacı vardır. Akıl, beş duyu ile fizik âleme dair bilgileri elde ederken, haberi sadık ile metafizik alana dair bilgileri elde etmektedir.
Beş duyusunu kaybeden bir insan aklının fizik âleme dair kat'i bilgi elde etmesi imkânsız olduğu gibi, haberi sadıktan yani nakli delilden mahrum olan insan aklının metafizik âleme ilişkin kat'i bilgi elde etmesi muhaldir. (Teftazani, Şerhu'l-Akaid, s. 87)
Sonuç olarak insanın sadece akla yönelmesi değil, aklını naklin emrine vermesi gerekir. Aklını naklin ışığına verenlerden olmanız dileğiyle.