• DOLAR 34.619
  • EURO 36.719
  • ALTIN 2903.875
  • ...

Afganistan topraklarından Amerikan emperyalizminin ayaklarını kesen Taliban hareketi, şanlı bir devrim gerçekleştirerek yönetimi ele aldıktan sonra, tüm dünya toplumlarının dilinde nakarat gibi tekrarlanan tek bir söz var: Afgan kadınının durumu ne olacak? Afganistan'da kadın haklarıyla alakalı elde edilen kazanımlar ne olacak? gibi gevelemeler sürüp gidiyor.

Sanki Afganistan'da kadın haklarından başka hiçbir sorun yok! Sadece orada varsa yoksa tek mesele kadın hakları, kadın özgürlüğüdür. Hatta zaman zaman İslam dünyasının sözcüsü kesilen ve ezilmiş halkların hamisi kesilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın bile Taliban hükümetini tanımak için kadın şartını öne sürmesi gerçekten şaşırtıcı bir durumdur.

Bunların kadın özgürlüğü dedikleri mesele, kadının hukuki ve ailevi hakları değil, kadının batı tarzı giyinme-kuşanma, erkeğin izni olmadan çıkıp istediği yerleri dolaşma, açılıp saçılma ve istediğiyle ilişki kurma serbestliğidir. Daha açık bir ifadeyle kadını kendi aşağılık zevklerine alet ederek onu baştan çıkarma ve köleleştirme planlarıdır.

Afganistan'da açlık, yoksulluk, güvenlik ve barınma gibi yığınlarca sorun ortada var iken acaba neden kadın? Çünkü kadın toplumun inşa ve mimarında da yıkımında da her zaman başrol oynamaktadır. Kendilerince eğer kadını baştan çıkarıp, istedikleri formata sokarlarsa diğer sorunlar çorap söküğü gibi kendiliğinden çözülüp gelir.

Kadının bozulması demek, toplumun içten çürümesi, temelden yıkılması, yok olması demektir. Kadının bozulması demek, İslami aile geleneğinin, namus mefhumunun çökmesi demektir; ahlaki değerlerin, cennetin ayakları altına serildiği faziletli ana mefhumunun yok olması, aile bağlarının kopması ve her şeyin oluruna bırakılarak tam bir başıboşluğun egemen olması demektir.

Aslında söylemekten kaçındıkları bir ifsad unsuru daha vardır ki, bunu açıkça söyleyemiyorlar. O da insan aklını yok eden, ruhunu tahrip eden uyuşturucu... kötülüklerin anası olan uyuşturucu ile kadın fitnesi bir araya gelince şeytana daha bir iş kalmayacağını biliyorlar da ondan hep bu iki unsuru kullanmaktan geri durmuyorlar.

Bugün bütün dünya âlem uyuşturucu üretiminin membaı ve merkezinin Afganistan olduğunu çok iyi biliyor. Ama insan hakları savunucuları kesilen bu bey efendiler, asla bu tarafa bakmıyor, bunu görmüyorlar. Sanki hiç haberleri yokmuş! Sanki her gün binlerce kendi insanının bu illetten heder olup gittiğinden haberleri yokmuş gibi davranıyorlar.

Bu suskunluğun iki sebebi vardır. Ya kendilerinin de burnu bu pisliğe bulaşmıştır da bu nedenle dokunamıyorlar. Ya da bu konuda hedeflerine ulaşmış olmalılar ki bu nedenle ses çıkarmıyorlar. Geçen hafta Doğruhaber Gazetesinin haber ekibi, Kabil'in en kalabalık parklarından ürkütücü bir fotoğraf paylaşmışlardı. Fotoğrafta bir sürü insan ayyaş şekilde uyuşturucu çekerken görüntüleniyordu. Bu da Amerika'nın onlara bıraktığı bir eser.

Evet ifsat ehli olan emperyalistlerin her zaman yegâne silahı içki ve kadındır. Bir yerleri bozmak, oraya fitne fesat sokmak mı istiyorlar! Evvela bu iki unsuru kullanırlar; "uyuşturucu ve kadın" unsuru. Bu iki unsur her zaman tüm müfsitlerin, bozguncuların ve işgalcilerin yegâne öncü silahı olmuştur. Bu iki şeyi bir yerlere sokmadan kendileri giremez, yerleşemezler.

Şu an paçalarını tutuşturan ve en çok korktukları yangın, İslam kadınının yeniden özüne dönmesi, hicaba yönelmesidir. Yıllarca trilyon dolarlar harcadıkları ve binlerce kurban verdikleri halde hala işin peşini bırakmamaları cephede kaybettiklerini masada kazanma hayalleri peşindeler. Bu hususta haklıdırlar da çünkü çok defa cephede kazanamadıklarını masada kazanmışlardır. Nitekim istiklal savaşında Türkiye'den alamadıklarını Lozan'da masada alabilmişlerdi. Ama şimdi heyhat! "Geçti Bor’un pazarı, atı alan geçmiştir Üsküdar'ı".

Sonuç olarak Afganistan Müslümanlarına düşen görev, İslam'ın kadına tanıdığı hakları firesiz ve tam olarak tanımaları, kadının onur ve haysiyetini koruyacak şekilde belli alanlarda çalışmasına izin vermeleriyle birlikte batı tarzı bir kadın profilini reddetmeleri, asla kabul etmemeleri, tüm kınama ve dayatmaları kale almamalarıdır. Aksi takdirde bir taviz verirlerse daha bunun önünü alamaz, altından kalkamazlar.