Cennet Köşesi Aile Huzuru
Aile, nesep veya evlilik ile bir araya gelmiş, ana-baba ve çocuklardan oluşan toplumun çekirdek birimidir. Aile ağacının gövdesi ana-baba, büyük baba ile nine ailenin başı, çocuklar ve torunlar da bu ağacın dallarıdır. Aile, en genel anlamıyla toplumun en küçük yapı taşıdır. Bu küçük yapıdan büyük yapılar, topluluklar ve milletler meydana gelir.
Aile kurumu insanlık tarihi kadar eskidir. Yeryüzünde ilk aileyi kuran, ilk insan babamız Hz. Âdem ile anamız Hz. Havva'dır. O zamandan beri aile kurumu bütün peygamberler tarafından özümsenmiş, gelişmiş ve olgunlaşmıştır. Bununla birlikte toplumların kültürel yapısı, ekonomik şartlar ve iklimin etkisiyle çeşitli aile tipleri meydana gelmiştir.
Müslüman ailenin kurulmasında temel referans örf ve adetlerden önce İslam'ın iki temel kaynağı olan Kur'an ve Sünnettir. Ailenin huzurlu ve sağlıklı temellere oturması için, aile bireylerinin bu esasların ön gördüğü kaideler çerçevesinde birbirlerine karşı görev ve sorumluluklarını bihakkın yerine getirmeleri, çocuklara güzel örnek olmaları gerekir.
İslam'a göre aile kurmanın yani evliliğin iki gayesi vardır. Birincisi, nefsin fitnelerinden korunmak için, şehevi arzularını tatmin ederek sükûnete erdirmek çünkü nefis şehvet yoluyla azar ve sahibini helake götürür. İkincisi, ailenin huzur ve mutluluğunu temin eden çocuk edinmek. Çünkü çocuk eşler arasındaki sevgi ve muhabbetin artmasına vesiledir:
"Allah'ın (varlık ve kudret) alametlerinden birisi de size kendinizden eşler yaratmasıdır ki siz onlarla huzur ve sükûnete kavuşursunuz. Ve O, (Allah) aranıza (evlat vesilesiyle bir) sevgi ve rahmet koymuştur." (Rum, 21)
Aile çatısı, mümin fertlerin dünyadaki cennet köşeleri ve huzur kaynağıdır. Mümin kişinin evinde duyduğu huzur ve güveni başka hiçbir yerde bulamaz. Kur'an-ı kerim, aile fertleri arasında olması gereken bu huzur ve yakınlığı tasvir ederken şöyle buyurur: "Onlar (eşleriniz) sizin için elbise, siz de onlar için elbisesiniz..." (Bakara, 187)
Nasıl ki, elbise insanı sıcaktan soğuktan koruyor, ayıp ve özürlerini örtüyorsa, eşi de aynen öyledir. Bu durum erkek olsun kadın olsun fark etmez. Her ikisinin de birbirlerine ihtiyacı vardır. Biri olmadan diğeri eksiktir. Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyurur: "kişi evlenince dininin yarısını tamamlamış olur. Kalan yarısı için ise Allah'tan sakınsın." (Acluni Keşfulhafa: 2/239)
Evlilikte cinsel ihtiyacın tatminini tabii karşılamakla birlikte evlilik gayesinin bundan ibaret olmadığını peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem şöyle açıklamaktadır. "Doğuran siyah kadın, doğurmayan güzel kadından daha hayırlıdır.", "Evlenin, çoğalın: Çünkü ben, kıyamet gününde -diğer ümmetlere karşı- sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." (Ebu Davud, I, 173)
Ailenin mutluluğu, çocukların asaleti ve İslam toplumunun kurtuluşu evleneceklerin birbir-lerini seçerken kullandıkları ölçü ile yakından alakalıdır. Bu konuda Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem şöyle bir ölçü koymuştur: "Kadın dört özelliğinden dolayı nikâhlanır: Malı, asaleti, güzelliği ve dindarlığı; eli toprak olasıca, durma dindar olanı bul her iki elin karda olur!" (Buhari, Nikah, 16)
Evlilik dini bir akittir. Bu akdin temelleri takva üzerine atıldığı zaman huzur ve mutluluğu da beraberinde getirir. Bundan sonra eşler birbirlerinin haklarına riayet etmekle yükümlüdürler. Bu karşılıklı haklar aile reisliği hariç eşitlik esasına dayanır. Evlilik kadının şahsiyetini ortadan kaldırmaz, erkeğin hukuki ve sosyal kişiliği eşinin haklarını gölgelemez. Kadın, emek, mihir ve miras gibi yollarla elde ettiği mallar üzerinde tam ve bağımsız bir tasarruf yetkisine sahiptir.