• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Son zamanlarda sayın Devlet Bahçeli tarafından ortaya atılan yeni anayasa gündemi ülke genelinde tartışmaları sürüp gidiyor. Kimin ağzı açılıyorsa herkes mutlaka sivil bir anayasanın zaruri olmasından söz edip duruyor.

İyi de askerlerin yaptığı bu anayasadan mutlaka kurtulmak gerekir; ama yeni yapılacak anayasanın yapısı ve içeriği hakkında zihinlerdeki arka plan konuşulmuyor.
Acaba yapılması istenen bu anayasa, yüzde doksan dokuz Müslüman olan bu halkın değerlerine göre mi, yoksa yine Kemalizm’in ilke ve inkılaplarına göre laik bir anayasa mı olacak? Kimse bununla alakalı net konuşmuyor.

Herkes adil olmalı, kucaklayıcı olmalı, özgürlükçü... olmalı diyor da kimse “laiklikten ırkçılıktan, arındırılmalı” diyemiyor veya yuvarlak cümlelerle ifade ediyor.
Kulislerde konuşulanlara bakılırsa elit bir zümrenin dışında kimse laiklikten hoşnut değildir. Fakat kimse bunu açıktan söyleyemiyor.

Ulusalcı seküler kesim, buna istekli gibi görünüyorsa da açık bir yorum yapmaktan kaçınıyor. Çünkü onlar göbek bağıyla mevcut anayasaya bağlıdırlar. Dolayısıyla bir şey yapmaktan ziyade eleştirilere hazırlanıyorlar.

Eğer hazırlanacak anayasanın mantığı mevcut olandan farklı olmayacaksa, yani ilk üç maddesinin değişikliği bile söz konusu değilse!

Daha açık bir ifadeyle eğer darbe anayasalarının mantığı hala korunacaksa, yeni bir anayasa yapmaya hiç gerek yoktur. Zaten şimdiye kadar yapılan tüm darbeler buna da yanarak, buna aykırılık gerekçesine dayandırılarak yapılmıştır.

Anayasalar toplumun tüm kesimlerini kucaklayacak, hak ve hürriyetlerini teminat altına alacak mutabakat metinleridir. Bu metnin tüm maddeleri eşit değere sahip olmalı, birinin veya birkaçının diğerlerinden üstün olması veya hükmünü ortadan kaldıracak niteliğe sahip olması mantık kurallarına da hukuk kaidelerine de aykırıdır. Uygar toplumların hiçbirinde böyle bir anayasa yoktur.

Şunu da açıkça belirtmemiz gerekir ki, Laiklik kutsal bir ilke değildir. Allah tarafından indirilen bir vahiy, bir nas asla değildir ki bunun dokunulmazlığı olsun. Müslümanların kutsal değerleriyle sürekli çatışan ve batıdan ithal bir ilkedir.

Özellikle bugün Müslümanların Kur’an’ıyla, Peygamber’iyle ve Kâbe’siyle alay eden saldırgan
Fransızların icadıdır. Büyük Fransız ihtilaliyle kiliseye karşı açılan amansız savaşta hep laiklik kullanıldı. “Din işleri ayrı devlet işleri ayrı” deyip dini devletsiz, devleti de dinsiz bıraktılar. Neticede bütün bir Avrupa’da Hristiyanlığı etkisizleştirip kilisenin içine mahkûm ettiler.

Aynı şeyi ihraç ederek Müslüman halklara da dayattılar. Ama tutmadı, bir asırdır denemeye çalıştıkları Türkiye’de yüce İslam’ın ruhunu yok edemedikleri gibi kendi ülkelerinde bile bunun önünü alamıyorlar. Kiliseler bir bir kapanırken ha bire yeni yeni camiler açılıyor.

Sonuç olarak Türkiye’de gerçekten halkın değerleriyle mutabık ve barışık bir anayasanın zorunluluğu hasıl olmuş, ülke gündemine oturmuştur.

Bu ara bütün kesimler bir zihin yoklaması yapıyor, bir şeyler tasarlıyorlar. Bu konuda dindar kesim cesur olmalı, hazırlanacak taslakta İslam’ın temel esaslarına ve değerlerine dayalı düşünce, inanç ve ifade özgürlüğünü garanti edecek bir metin üzerinde çalışmalar
yapılmalıdır.

Bütün siyasi partilerin, Müslüman halkımızın hassasiyetini göz önünde bulundurarak çalışma yapmaları, İslami STK’ların, alim ve aydınların bu konuda çalışanlara ilham kaynağı olacak önerilerde bulunmaları ve fikir vermeleri gerektiği ni düşünüyorum.

Rabbim, bir asırdır laiklik ve darbelerin zulmü altında ezilen bu mazlum milleti, inancıyla örf ve ananeleriyle barışan ve örtüşen bir anayasaya kavuşmayı nasip ve müyesser kılsın.

Âmin.