Türkiye Batının tüm öğretilerinden kurtulmalı
Değişim; bir malın, bir eşyanın işlevsiz hale gelmesi, bir sistemin tıkanması, bir oluşumun yerinde sayması, bir fikrin, bir icraatın denenip sonucunun pasif, çalışamaz, fiyasko çıkmasıyla değişimin gerekliliği ortaya çıkar. Değişimle yapılan iş, icraat, kişilik veya yapıda aslolanın yerine konmasıyla işler yoluna girer. Tıkanan işler çalışır duruma gelir; kişi, yapı, sistem, aktifleşir, istenen sonuç elde edilir.
Ülkemizde de bazı şeylerin kökten değişmesi lazım. Bize ait olmayıp batılı ülkelerce tahakküm ettirilen yönetim şekli, yaşam halleri gibi… İnancımıza uymayan, kültür ve geleneğimize ters olan tüm sistem ve uygulamaları aslına rücu ettirmenin zamanı gelmedi mi?
Geçtiğimiz Cuma hutbesinde Cuma namazı saatinin mesai saatlerine uyumlu hale getirilmesi tavsiyesi üzerine yine vaveylalar koparıldı. Neymiş efendim; Diyanetin bu isteği laikliğe aykırıymış! Vaveylayı koparanlar, batıya müstemleke yaşamayı içlerine sindirmiş, Avrupa’nın kendini yok oluşa sürüklediği sapkın ahlaksızlık ve ideolojilerini ülke insanımıza da zerk etmesine çanak tutan çevreler…
Namaz; Allah’ın emri, İslam’ın ilk beş şartından biridir. Müslüman olmanın en net belirtisidir Namaz kılmak… Yüzde doksan dokuzu Müslüman memleketimizde Cuma saatinin ve dahası tüm namaz saatlerinin mesai saatlerine uyumlu hale getirilmesi tavsiyesinden daha normal ne olabilir ki. Üstelik bunu isteyen kurum Merkez Bankası ya da Tarım ve Orman Bakanlığı değil; on binlerce Cami imamına başkanlık eden Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Yeri gelmişken Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş’ı, Diyanetin almış olduğu bu tavsiye karar nedeniyle kutluyorum. Özelde ya da kamuda mesai saatlerinin Cuma namazı saatini engellemeyecek şekilde düzenlenebilmesi içen gerekli yasal çalışmaların ivedilikle yapılıp bir an önce yürürlüğe konması elzemdir.
Kötülüklerin alabildiğine çoğaldığı günümüzde cinayetlerin ve her türlü zulmün, Allah’ın nehyettiği günah ve haramlara yaklaşmakla başladığını akl-ı selim düşünen herkes kabul eder. Diyanetin mesai saatlerinin Cuma namazı saatine uyumlu hale getirilmesi isteğinin de ‘Emri Bil Maruf Nehyi Ânil Münker’ kapsamında değerlendirmek gerekir. İyiliği yayıp kötülüklerden sakındırmanın topluma huzur getireceğini ve ülkeyi, hedeflenen muasır medeniyetler seviyesine çıkarmanın adımlarından biri olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Yüce Allah, Ankebut suresi 45.ayette şöyle buyuruyor; “Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Şüphesiz ki namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.”
Evet, öyle bir Namaz ki gerçekten insanı hayasızlıktan koruyacak ve kötülük yapmasına müsaade etmeyecek bir kalkana dönüşmeli. Peygamber Efendimizin (S.A.V) buyurduğu gibi “Kim namaz kılar da o namaz kendisini hayasızlıktan ve kötülükten alıkoymazsa o namaz olsa olsa onu Allah’tan daha fazla uzaklaşmasını sağlar.” buyurduğu gibi de Namaz alemlerin rabbi Allah için kılınmazsa, kılınan namazın bir kıymeti olmadığı gibi namaz kılar gözüküp kötülüklerin yapılarak, Müslüman kimliği lekelenmiş olur, İslam dinini kabul edecekler engellenmiş olunur.
Bu minvalde yazının başında belirttiğim değişimle bu ülkede bazı uygulamaların köklü anlamda değiştirilerek aslına rücu ettirilmesi gerekir.
Mesela neden hafta sonu tatilimiz, Hristiyan ve Yahudi inancına göre Cumartesi ve Pazar? Neden kendi İslam inancımıza göre Cuma günü tatilimiz değil? Peygamber Efendimiz (S.A.V) Cuma günü için; “Şüphesiz bu, Allah’ın Müslümanlara tahsis ettiği bir bayram günüdür.” şeklinde buyuruyor. Neden İslami inanç ve inancımızın öngördüğü kültüre göre değil de Hristiyan-Yahudi inanç ve kültürüne göre yaşantımıza yön veriyoruz? Bu anlamda batılı tüm uygulamalar sorgulanmalıdır…
Bir asırdır inançsızlığı, sapkın ideolojileri empoze eden, dayatmalarla tahakkümü altına aldığı ülkemizin yeraltı ve üstü zenginliklerini kullanamaz duruma getiren küresel emperyalist batının tüm öğretilerinden kurtulmamız gerekir. Yani batı kültürüyle harmanlanmış eğitim müfredatı ve darbe anayasası değişmeli ve dahi, batının dayattığı yönetim şekli bile sorgulanmalıdır.
Gabar’da petrol, Karadeniz’de gaz çıkarabilmek, mavi deniz Akdeniz’i savunmak; batıya karşı durabilmenin cesur adımlarıdır ancak küresel bir güç haline gelebilmek için bunlar tek başına yetmez. Türkiye, Müslüman bir ülke olarak 85 milyon insanıyla, siyasi, askeri ve ekonomi olarak batıya bağımlı olmadan kendi inanç ve kültürel değerleri üzerine kurulu tam bağımsız yerli ve milli sistemini inşa etmelidir.