• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Batılı Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğumuz yüzyılda yakalamış olduğu medeniyet, hakiki bir medeniyet değildir. Zira işgal ettikleri ülkelerden gasp ettikleri zenginlikler üzerinden refahını sürdüren, aile mefhumunu değersizleştiren, sapkın akımlara kapılıp sahte özgürlükleri medeniyet sanan, uyuşturucu bağımlısı batı zihniyetinin yavaş yavaş yok oluşunu izliyoruz.

Fransa’da polisin 17 yaşındaki Cezayirli Nahel’i sebepsiz yere öldürmesiyle bir kez daha ortaya koyduğu şiddetin, Fransızların sömürgeci ruhu iç dünyalarında bastırılmış halde canlı tuttuklarını görüyoruz. Bu da bize Avrupa’nın kendinden olmayan herkese karşı kindarlık besleyen kof bir medeniyet olduğu gerçeğini açığa çıkarıyor.

Nahel’in öldürülmesi sonrası Fransa sokaklarının savaş alanına dönmesiyle başta Cezayirli olmak üzere Afrika kökenlilerin her ne kadar Fransızlaştırıldığı zannedildiyse de karşılaştıkları şiddet karşısında geçmişte soykırıma uğrayan atalarının intikamını alırcasına bir tablo ortaya koymaları karşısında “Her şey aslına rücu eder” gerçekliğine şahidlik ediyoruz.

Fransa sokaklarındaki yangın kolay sönmeyecek gibi. Yarın sönse bile bu köz/ateş hep var olacak. Fransa'da başlayan olaylar, Belçika'dan sonra İsviçre'nin Lozan kentine de sıçradı ve bu ateş halkası daha da büyüyebilir. Sadece Fransa değil, başta Afrikalılar olmak üzere yabancı milletlere yönelik polis şiddeti tüm Avrupa ülkelerinde rutin hale gelmiş durumda. Bazen yabancı düşmanlığı, bazen İslam düşmanlığı, bazen de Müslüman düşmanlığı olarak hortluyor.

İnandıkları Hristiyanlığın tahrif edilmiş olması bir yana, çokça istismar olaylarının yaşandığı kiliselerin güvensizliğin adresi haline gelmesi, Avrupa halklarını dinsel anlamda büyük bir bunalıma sokmuş durumda. Fransa'daki protestolar, etnik bir mesele olmaktan çıkmış durumda. Protestocular arasında beyazların da olması olayın artık sosyolojik bir hal aldığını ve zincirleme tüm Avrupa’nın kâbusu olacağını haber veriyor. Hristiyanlık otoritesinin etki etmediği Avrupa yönetimlerinin rotasının ise siyonist kapitalist şer baronlarınca çiziliyor olması ayrı bir garabet.

Önce basit gördükleri olayların çığırından çıkması sonrası olağanüstü hallere giren Fransa’da gündem, bu kaotik durumdan bir an önce çıkmak. Ama öyle kolay olmuyor tabi. Şu ana kadar binlerin gözaltına alındığı olaylar durulmuyor. Birçok şehirde yağmalamalar almış başını yürüyor. Polisin protesto yapanlara karşı insanlık dışı sert tutumu ise ayrı bir tartışma konusu.

Her defasında Türkiye ve benzer Müslüman ülkeleri şiddet konusunda uyaran Avrupa ülkelerinin, sürekli ifade ettikleri sözde demokrasiyi ve insan hakları söylemlerini, Fransa olunca takmadıkları, tüm özgürlükçü söylemlerinin de göstermelik olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu. Fransız yönetimin, olayların çığırından çıkmasıyla asker ve polisi sokağa indirmesi, metro ve tramvaylarda kontak kapattırması ve hatta twitter gibi sosyal medyayı bile askıya alması, işin vahametini fazlasıyla ortaya koyuyor.

İnsan, insanlığa zarar olabilecek hiçbir şeyi arzulamaz ancak iyi ya da kötü her şeyin bir bedeli var. Geçmişi işgal, sömürü ve insanlık dışı vahşetler olan hiçbir yönetim, halkına gerçek bir huzur ve istikrar sağlayamayacağı gibi ilelebet ayakta durması da düşünülemez. İnsanın öncelenmediği ve adaletin sağlanmadığı hiçbir medeniyet gerçek medeniyet değildir.