• DOLAR 34.661
  • EURO 36.383
  • ALTIN 2931.036
  • ...

Amerika’nın Suriye’den askerlerini çekmeye yönelik bugüne kadar bu bilmem kaçıncı çekiliyoruz-çekilmiyoruz çelişkili açıklamalarını elbette yine dengesizliğiyle bildiğimiz Trump yaptı. Neyse ki Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik başlattığı harekatın ardından ABD ile varılan 120 saatlik sürenin sonunda YPG/PKK nispeten çekildi. Kalan bölgeler için ise bu kez Rusya ile varılan Soçi Mutabakatı neticesinde 150 saatlik süre sonunda kalan tüm yerlerden çekilmesi bekleniyor. Bekleyip göreceğiz.

Gelelim ABD’nin dengesiz başkanı Trump’a… Göreve başladığı ilk günlerde kaleme aldığım bir yazıda Trump’ın bu dengesizliğine dikkat çekmiş ancak ne yaparsa yapsın kendisine çizilen alan dışına çıkamayacağı, insiyatif kullanarak biraz zorlayabileceğini ancak Amerika’yı kontrolüne alan evanjelist siyonistlerin, daha fazlasına izin vermeyeceğini belirtmiştim. Dikkat ediyorum da o günden bugüne Trump’ın izlediği siyaset de aşağı yukarı düşündüğüm çerçevede ilerliyor.

Trump’ın Kuzey Kore ile savaşa ramak kala twetlerinin ardından Kim Yong’la samimi görüşmelerde bulunmasını dengesizliğine örnek verebiliriz. Bir diğer dengesizlik, Trump’ın, Obama’nın nükleer konusunda İran’la yapılmış anlaşmayı bozarak savaş çıkacak tamtamlarından yeni yaptırım kararları çıkarmasına yorumlayabiliriz. Dikkat çeken bir diğeri ise “ekmeğimizi bölüşemeyiz” diyerek Meksika sınırına duvar çektirmek dengesizliği. Tüm bu gelişmeler, Trump’ın dengesizliğiyle birlikte Amerika’nın küresel emperyal bir güç olarak dünya üzerindeki bencil siyasetine de ışık tutuyor. 

Ancak Trump’ın, siyonist işgal rejimine yönelik attığı adımlara baktığımızda ise etraflıca düşünülmüş, nabızlar ölçülmüş ve büyük bir cüretkarlığın sergilendiğini görürüz. İslam aleminin (bu da düşünülmüş) tepkilerine rağmen Trump’ın ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması, işgal rejiminin işgali altında tuttuğu Golan’ı tanıması ve son olarak “Yüzyılın anlaşması” projesiyle işgalci siyonisti gereğinden fazla memnun etmesi gibi siyoniste hizmet adımlar, evanjelist siyonistlerin ABD yönetimini markaj altında tuttuğunun da bir kanıtıdır.

Son olarak Suriye'deki çekilme sürecinde bölgeye bir miktar asker bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir soruya Trump’ın yanıt olarak, "Bunun gerekli olduğunu düşünmüyorum. Burada asker bırakmak istemiyorum. Orası çok tehlikeli toprak." dedi ancak sonrasında; "İsrail ve Ürdün, bizden Suriye'nin tamamen farklı bir kısmında, Ürdün sınırında ve İsrail'e yakın bir yerde asker bırakmamızı istedi. Ancak burası farklı bir bölge. Farklı bir düşünce yapısı. Burada küçük bir grup askerimiz var ve petrolü koruyoruz. Onun dışında orada asker bırakmak için bizce bir neden yok." dedi. Trump, YPG/PKK'ya yönelik olarak da "Kürtlere orada 400 yıl daha kalacağımıza dair söz vermedik." ifadelerinin ardından attığı bir diğer twitter mesajında ise PYD’yi kastederek, “Kürtler yeni bölgelere yerleştiriliyor." ifadesi ile de yine dengesiz söylemleriyle birlikte siyonist işgal rejimini korumaya yönelik kararlı adımlarını ortaya koyuyor.

Trump’ın verdiği son mesajlarda üç başlık öne çıkıyor. Birincisi; “petrolü koruyoruz, güvenliğini sağladık.” cümlesi. Emperyal bir ülke olarak Amerika’nın Irak’ı nükleer silahlar bahanesiyle işgali, “haçlı savaşını başlatıyoruz” diyerek girdikleri Afganistan işgali, müdahil oldukları Libya ve daha birçok İslam ülkesinde tüm sebepler, Müslüman ülkelerin yeraltı-üstü zenginliklerini sömürmek ve oluşturdukları hegemonyayı koruyarak sürmesini sağlamayı amaçlıyor. Peki Suriye’nin petrolünü Amerika adına kim koruyacak? Bunun cevabı da Trump’ın ikinci dikkat çeken mesajında.

İkincisi; Trump’ın, PYD’yi terk eden bir yaklaşımla birlikte arka planda sahiplenme. Hem çekiliyorken petrolü korumaya alanlar kim olabilir; tabi ki paramiliter güç olmayı baştan kabul eden YPG/PKK. Belki petrol gelirlerinin tümü de YPG/PKK’ye kalabilir ancak ABD burada patron olarak senin cebini dolduruyorsa sonunda ölüm dahi olsa senden istekleri de olacaktır. Nitekim bu süreçte sonu ölümle sonuçlanan 11 bin Kürt gencini toprağa gömen Pkk/PYD için bu hiçbir sorun teşkil etmiyor maalesef. 11 bin insanı Amerika’nın kirli emellerine kurban verdikleri itirafını Salih Muslim’in yanı sıra YPG komutanı Mazlum Kobani de yaptı. Amerika’dan daha ne bekliyordunuz ki…

YPG/Pkk’nin ABD ile girift ilişkilerinin yarın bölgede istemediğimiz olaylar şeklinde zuhur etmeyeceğini kimse garanti edemez. Amerika’nın sekiz yıl işgal altında tuttuğu Irak’tan çıkmak istemeyip çıkmak zorunda kaldıktan sonra DAEŞ bahanesiyle tekrar Irak’a girdiği ve alanı genişleterek Suriye’de varlık göstermesinin nedeni elbette sadece petrol değil. Evanjelist siyonist aklın yönettiği Amerika’nın asıl öncelikleri; İran faktörü, Türkiye’nin tam bağımsızlık çabalarını engelleme, Rusya’nın eski Sovyet hayalini frenlemek, işgalci israilin güvenliği ve en önemlisi de Müslüman halkları birliğe götürecek sebepleri ortadan kaldırmak.

Üçüncüsü; işgalci israilin güvenlik endişelerini gidermek için asker bulundurma isteği. Bu konuda Amerika’nın adeta yazılmayan kanunları var. Gelen her başkan siyonistleri kutsar, rejimin işgal ettiği Kudüs’e gider kipasını giyer, işgal rejiminin duasını alır ve işe başlar. İngiliz mandasının devriyle işgalci israilin sözde devletini 1948’de ilk tanıyan ülkedir Amerika. Bölgedeki birçok ülke ve Akdeniz’de bile Amerika’nın üsleri var, Suriye’de olmasa da olur, diyebilirsiniz ama siyonist evanjelistler öyle düşünmüyor. Filistin işgali 71 yıldır sürüyor ve siyonist rejime göre bu işgal tüm Filistin topraklarını gasp edinceye dek sürecek. Peki, siyonistlerin NİL’den Fırat’a Arz-ı Mev’ud hayali… Daha da ötesi “Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak” söylemi… İşte bitmeyen tüm bu kirli ihtirasların sonucudur ki dünyada kaos ve özellikle de İslam coğrafyalarında akan kan hep Müslüman halkların kanı oluyor.