• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Bugün (11 Temmuz) Srebrenitsa soykırımının 24. yıl dönümü. İkinci dünya savaşı sonrası Avrupa’nın göbeğinde Sırp katillerin yaşattığı büyük bir vahşetti, trajediydi. Srebrenitsa, BM’nin Bosna Hersek’te “Korunaklı Bölge” olarak ilan ettiği altı bölgeden biriydi. Nüfusu 24 bindi ama güvenli bölge seçildikten sonra 60 bine kadar çıkmıştı.

Gelenler kendilerini savundukları silahlarını kent girişinde BM askerlerine teslim edip sözde güvenli bölgeye giriyorlardı. Böyle bir uygulama olmasa Boşnaklar kente saldıran Sırplara karşı kendilerini savunabilirdi. Ama olmadı, kendilerini savunamadılar. Çünkü Birleşmiş Milletler’e bağlı Hollandalı askerler ihanet etmişti.

Hollandalı komutan Thom Karremans, Sırp kasap Ratko Mladiç’le kadeh tokuştururken Sırp askerler, yaşları 14 ile 70 arası 8372 Boşnak Müslümanı ormanlık alanlara götürerek vahşice katletmişti. Resmi rakamlara göre Srebrenitsa’da katledilenlerin sayısı 8372’ydi. Ancak Bosnalı yazar Isnam Taljic’in Srebrenitsa’nın öyküsü kitabında katliamdan kurtulan Srebrenitsalıların ifade ettiğine göre katledilenler 13500, savaşarak şehid olanlarla birlikte toplamda 15 bin kişi hayatını kaybetmişti.

Çetnik Sırp katiller; eşlerini, babalarını kardeşlerini öldürdükleri Boşnak kadınlar ve kızları arasından seçtiklerine de tecavüz ederek kimini de katlediyordu. Bosna genelinde savaş süresince tecavüze uğrayan kadın sayısı 30 bin olarak ifade ediliyor.

Beş gün süren vahşi kıyım sonrası katledilen Boşnaklar farklı alanlarda kazılan çukurlara gömüldü. Şu anda 6 bin 610 soykırım kurbanının mezarı bulunan Potoçari Anıt mezarlığına bu yıl yapılan kazılarda kemiklerine rastlanan 33 soykırım kurbanı daha eklenecek. Aradan 24 yıl geçmesine rağmen hala binlerce kurbanın cesedine ulaşılmış değil.

Yapılan katliam Avrupa’nın göbeğinde olmuştu. Savaşı başlatanlar Sırplardı. Boşnakların bağımsızlık isteklerini katliamlarla bastırmışlardı. Savaş dört yıla yakın sürmüştü. Bosna Hersek genelinde toplamda 300 bin kişi hayatını kaybetti. Savaşın sürdüğü süre içerisinde Avrupa’nın sessizliğe bürünmesinin sebebi ise açıktı. Bağımsızlığı ilan eden bilge insan Aliya İzzetbegoviç’in önderliğinde buluşan Müslümanların Avrupa’nın göbeğinde iktidar olacak olması batılı şer odakları oldukça endişelendirmişti.

Haçlı zihniyetli batı, Osmanlının beş yüz yıl yönettiği şimdilerin Avrupa topraklarında azınlık durumunda olan birkaç milyon Müslüman Boşnak’a tahammül edememişti. Oysa Hristiyan, Yahudi, ermeni gayrimüslim azınlık halklarının İslam topraklarında yüzyıllarca huzur ve güven içerisinde yaşadığı gerçeği tarih kitaplarında yazılı duruyor.  

Yüzyıllarca beraber yaşamış Boşnak, Sırp ve Hırvat halklarını birbirine düşürmek zor değildi. Sırp Çetnik katiller bunun için biçilmiş kaftandı. Şartlar oluşturuldu, gerekli destekler verildi kaosun alt zemini hazırlandı ve yapılan vahşi katliamlar savaşı başlattı.

Keskin nişancı Sırp katillerin her gün sokaklarda, ekmek kuyruklarında pazarlarda bombaladığı insanlar ya da parklarda vurduğu çocuklar, Avrupalı liderlerin kalbini yumuşatmıyordu. Bosnalı bir öğretmenden Sırp katiller ile Avrupalı zengin züppelerin vahşiliğine dair dinlediğim bir anekdot ise beni dehşete düşürmüştü. Sırplar katliam turizmi başlatmış, Avrupa’dan gelen insan görünümlü hayvandan aşağı yaratıkları, yüksek tepelere konuşlandırıp keskin nişancı silahlarla kadın çocuk insan avlanıyorlardı. TV ekranlarına yansıyan canlı yayın katliamlara rağmen Avrupa harekete geçmiyordu.

Çünkü Müslümanların iktidar olacağı bir Avrupa ülkesi olacaktı. Kim bilir belki bu rüzgârın dalga dalga yayılabilir endişesi üst kirli aklın bu kadar gaddarca hareket etmesini sağlıyordu.

Dünyanın ayağa kalktığı Srebrenitsa soykırımı bile batılı ülkelerin tavrında bir değişikliğe yol açmamıştı. Ta ki farklı İslam ülkelerinden mücahit Müslümanların cihada giderek güçbirliği yaptığı Boşnakların Sırp ordusuna büyük zayiatlar vermesiyle ve yavaş yavaş savaşın seyrinin değişerek Müslümanların lehine döndüğünü gören batılı şer odaklar, masaya oturdular ve barış için çözüm aradılar.

Türkiye’den Bosna’ya giden Selami Yurdan da yapılan katliamlara dayanamayan temiz bir cihada katkı sunup şehadet şerbeti içen Müslüman neferlerden biriydi. Şehid Selami Yurdan’ı da buradan rahmetle yâd ediyorum.

Ancak Amerika ve AB ülkelerinin savaşın son bulması için buldukları çözüm yine kendilerini sağlama alacak şekilde girift bir çözümdü. Dört yıla yakın süren savaş, Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzetbegovic, Sırbistan Cumhurbaşkanı Slobodan Milosevic ve Hırvatistan Cumhurbaşkanı Franjo Tudjman tarafından imzalanan Dayton Barış Anlaşması ile son bulmuştu. Dayton anlaşması, silahları susturmayı başarmıştı ama Bosna Hersek’e dünyanın en karmaşık siyasi sistemini dayatmıştı.

Bu anlaşma, Bosnalılar'ın azimli ve onurlu direnişlerinin Batı'nın baskısıyla tutsaklaştırılması hamlesiydi. Aliya, bu antlaşma için "Hayatımda en zor attığım imza olmuştur. Ne yazık ki bütün ideallerimizin yok olmaması için bu anlaşmayı imzalamak zorundaydık." Demişti. Dayton Barış Antlaşması'nın mimarı Richard Holbrooke ise şöyle diyordu; "Eğer Aliya İzetbegoviç ve onun kararlı tutumu olmasaydı, bugün Bosna-Hersek diye bir devlet olmayacaktı."

Bosna mücadelesi batının kirli yüzünü çok açık bir şekilde ifşa eden kara bir leke olarak tarihe geçmiştir. Dünya var oldukça unutulmayacak bu acının benzerlerini günümüze değin Irak’ta Afganistan’da ve daha birçok İslam beldesi topraklarında yaşatan haçlı-siyonist Batılı şer güçler ile Müslümanların mücadelesi bitmiş değil. Yine birkaç gün sonra üçüncü yılını dolduran 15 Temmuz hain darbe de Müslüman iktidara tahammül edemeyen haçlı-siyonist batının FETÖ eliyle Türkiye’ye yönelik bir saldırısıydı, kıskaca almaydı ancak başarılamadı. Rabbim hiçbir zaman fırsat vermez inşallah. Yıldönümü dolayısıyla Srebrenitsa’da katledilenleri bir kez daha rahmetle yâd ederken, iyi ki cennet var iyi ki cehennem var diyorum.