• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

       6 Aralık 2017 de Washington, Kudüs`ü İsrail`in başkenti ilan etti. Ve kıyamet koptu. Açıklamalar, bağrışmalar, sloganlar, sövmeler, açıklamalar, tepkiler, ağlaşmalar, dualar….vs.vs. Zaten karar 1980`de alınmamış mı? Siz kimi kandırıyorsunuz ey ümmetin kof yöneticileri! 3-5 gün daha gazımızı alıp sonra yeni bir hamleye kadar yine uyutursunuz.

      Tüm bunları izlerken aklıma çocukluğumda köyümüzün beklenen cenazeyi karşılama sahnesi geldi: Komşu köyle akrabalığımız vardı. Bir ağa tarafından gasp edilen köyden yerliler kaçmıştı. Annesi köyümüze sığınan Kutsi adındaki genç, elinde kalan bir avuç toprağını da kaptırmak istemiyormuş. Sonradan köye yerleşmiş adamlar sürekli bu delikanlıya zulmediyorlardı. Köyümüzle aralarında geçmişe dayanan bir husumet de vardı. Delikanlı imkansızlıklara rağmen zaman zaman haber gönderip çok darda olduğunu, ölüm tehdidi aldığını, orda yaşamanın imkansız olduğunu,  “namusunun “ tehlike altında olduğunu söyleyeduruyordu. Yardım talep ediyordu.

      Ancak bizim köy bu mesele için bir araya geldiklerinde saman alevi gibi parlayıp sonra otururlardı. Herkes Kutsi`ye acırdı. Herkes onu konuşurdu. Ama kimse fiilen bir çaba sarf etmezdi. Komşu köy zengin ve kabadayıydı. Bizimkiler evlerinde otururken aslan kesilip komşu köye söylemediklerini bırakmazlardı. Köy meydanında Kutsi`yi kurtarma gailesiyle toplanırlarken de; kimi evini, kimi çocuğunu, kimi tarlasını, kimi zayıflığını, kimi de korkusunu bahane ederek bir bir dağılırlardı meydandan. Geriye bir iki “yarım gönüllü” kalırdı. Biri “devlete gidip şikayet etsin” derdi.  Diğeri “zaten ‘komutan` onları korumuyor mu?” deyip bu fikri çürütürdü.

      Hani öyle korkak falan da değillerdi. Köyümüzde kavga eksik olmazdı. Tavuğuna “kış “ denildiği için, ağacının dalı koparıldığı için, sulama sırası alındığı için her gün birilerinin kafası yarılır, birinin kolu veya bacağı kırılır, bir başkasının gözü çıkarılırdı. Erkeklerimizin çoğu özürlüydü. Köy kör, topal ve çolaktan geçilmezdi. Yüreği, ciğeri zedelenmişleri saymıyorum bile. Camilerini bile ayırmışlardı. Farklı imamların arkasında namaz kılıyorlardı. Karşı camiye bile zarar veriyorlardı. Aşağı ve yukarı mahalle olmuşlardı. 

      Köyümüzün önde gelenleri ise şehirde karşı köydekilerle zaman zaman oturup görüşüyorlarmış. Anlaştıkları da söyleniyordu. Lokantada beraber yiyip “içtikleri” çok görülmüştü. Ancak onlar “Kutsi`nin kurtuluşu için görüşüyoruz” der çoğu zaman lokanta masraflarını köylüden toplarlardı. İkna olan vardı olmayan vardı. Fakat “lokantada yemek” dışında ciddi bir çabalarına şahit olan da olmadı.

      Arada bir gayretkeş birkaç genç bir başlarına komşu köye sızma yapsalar da ancak küçük zayiatlar verebiliyorlardı. Sonrasında “köyün büyüklerinden dünya kadar azar işitiyorlardı. Way siz işimizi zorlaştırıyorsunuz… way siz olmasaydınız biz Kutsi`yi kurtarmıştık bile… way lokantalarda barış yemeği yememize engel oluyorsunuz… way!  way…!way! Zavallı delikanlıları tehdit ve tecrid ediyorlardı.   

                 Kutsi`nin anası her gün ağlardı. Çoğu hısım ve akraba olan köyümüzü kapı kapı dolaşıp çocuğunu kurtarmalarını talep ederdi. Kimi kapıdan kovar kimi de yiyecek ve içecek vererek gönderirdi.  Bu arada Kutsi`nin günbegün ağırlaşan durumu günbegün kanıksanmaya, kabullenmeye başlanmıştı.

      Sonunda öldüğü haberi geldi. Cenazesini almaya bile gidemediler. Yediden yetmişe herkes köy meydanına toplanmış; birkaç gayretkeş genç, yardım edememiş olmanın acısıyla ağlarken, kimi de “Kutsi” gibi bir dertten kurtulmanın hafifliğiyle ağlama taklidi yapıyordu. 

      “Erkekler”, “delikanlılar” ve “yaşlılarda”  ise bir öfke bir öfke… bir intikam ateşi ki hiç sormayın. “Şu karşı ki tepeyi aşıp karşı köye gidelim” deseniz dizlerinin bağı çözülecek cinsten bir öfke!

      Nihayet cenaze geldi. Meydana yaklaşınca bir uğultu, bir vaveyla, koptu ki hiç sormayın. Geçmişteki bütün günahlarını yakarcasına ağlıyordu kadınlar. Erkeklerde öfke naraları, intikam yeminleri arşı alayı titretiyordu. Yaşlıların gözyaşları toprağı ıslatıyordu. Çocukların mahzun bakışları yürekleri dağlıyordu. Cenaze defnedildi. Birkaç günlük yas tutuldu. Ve herkes evine döndü.

      Evet dostlar! Bizim Kutsi ile Kudüs`ün hikayesi birbirine çok benziyor. Kudüs 6 Aralık`tan önce de işgal altında idi. Siyonist çeteler tam yüz yıldır bizi öldürüyorlar. Her gün bir adım daha “yokluğa” itiyorlar. Her bir tekme yiyişimizde birazcık toparlanır gibi oluruz. Ama asla ayağa kalkmayız ve biraz daha, güçsüzleşip “ölüme” biraz daha yaklaşırız.

      Artık bütün ümmetin beklentisi, Filistin davasından nemalanan iktidarların, devlet ve teşekküllerin neye mal olursa olsun gerçek adımlar atması. Çok değil üç ülke samimi olsun, bu sorun çözülür. Nihayet çözdüklerini de gördük.

       Ey bizi yönetenler! Düşmanlarımıza karşı sarf ettiğiniz sert sözler artık düşmanlarımızı ürkütmediği gibi yüreğimizi de yumuşatmıyor. Elbette sözleriniz çok değerli. Ama artık hareket istiyoruz. Karar istiyoruz. İran, Türkiye ve Irak! Barzani`ye aslan kesilişinizin onda birini birlikte Siyonist çeteye gösterirseniz bu mesele hal olur. Kudüs= Samimiyet testi.

      Gayri bundan başka hiçbir söz cezp etmez beni.