• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
SON DAKİKA

Yüz yıldır milliyetçi bir dış politika izleniyordu. Tamamen menfaate dayalı ve gerektiğinde diğerini düşman gören bu milliyetçi-ırkçı anlayışın kaynağı asla İslam değildir. Ancak, “bana ne lazımcı”  ve “bana dokunmayan yılan”  stratejileri  izleyen; Müslüman halkların hiçbir derdiyle ilgilenmeyen, sadece batının istediği, işaret ettiği ve müsaade ettiği kadar dış politika belirleyen ve pozisyon alan ülkemiz, özellikle son yıllarda bu kabuğunu kırıp İslam coğrafyasının sorunlarına müdahil olmaya başladı. 

                “Müslüman halkların derdi bizim de derdimizdir. Biz sadece Ankara değil, biz aynı zaman da Bağdat, Şam, Tahran,  Mekke, Erbil ve Kahire`yiz. Biz Osmanlı bakiyesiyiz” şeklinde tarihsel bir müktesebatı yeniden canlandıran ve Müslüman halklarda da büyük bir heyecan meydana getiren bir politik söylem ve kısmen de eylem geliştirildi.

                Bu minvalde Süriye`ye her müdahalede karşılaşılan “monşer” bariyerler bu doğru ve tarihsel iddia ile aşıldı. “Müslüman halkların kanayan herhangi bir yarası bizim yaramızdır” denildi. Bu söylem hasseten Kürdler`de büyük ümitler yeşertti yeniden kardeş ve özdeş olacağımız beklentisiyle.

                Her ne kadar Süriye`den Yemen`e, Libya`dan, Mısır`a farklı duruşlar sergilendiyse de ümmetçi söylem mazlum halklarda duygusal volkanik patlamalara sebep oldu.

                Malum son zamanlarda gündem Kürdistan Bölgesel Yönetiminin referandum kararıyla meşgul. Barzani`nin Türkiye`ye yakınlığını herkes bilir. Gönlünün de Ülkesinin de kapılarını sonuna kadar bize açmış biri. Eğer Türkiye`deki Kürd`ler eşit vatandaşlar ise, o zamanda tıpkı Türkiye dışındaki Türk`lerin soydaş kabul edilişi gibi Türkiye dışındaki Kürd`ler de soydaş kabul edilmeli ve aynı hassasiyet gösterilmeli. Aksi halde hem içerde hem dışarıda gönül tahrip etmekten başka bir şey yapmamış olursunuz.

Bağdat`ın Barzani`ye yasalarla belirlenen ekonomik, askeri, kültürel ve siyasi haklarını gasp ettiği herkesçe malum. Kürdlerin de Müslüman olduğu ve ümmetin bir parçası olduğu su götürmez bir gerçek. Ortada teşekkül etmiş bir ümmet kurumunun olmadığı da bilinen bir gerçek. Bir ümmet teşekkül etmişte Kürdl`er bunu kabul etmiyor da değiller. Bütün bunlara rağmen herkese hak olanın Kürd`lere haram olması ayrı bir garabet. Ayrıca ümmet demek bir halkın başka bir halkın içinde erimesi ve ikinci sınıf bir konumda olması demek değildir. Ümmet; yine her kavmin varlığını, kültürünü hatta yönetimini geliştirdiği ve her birinin ümmete ayrı bir değer kattığı ve hepsinden teşekkül eden bir üst yönetimin olduğu bir yapı olsa gerek. Örneğin Avrupa  Birliği kendi içinde bu anlamda bir ümmettir.

                Başa dönecek olursak ümmetin temellerini atmanın yolu tüm mazlumların yanında yer almaktan geçer. Suriye`de ümmetçi, Irakta(Kürdistan Yerel Yönetimi) milliyetçi, Yemende mezhepçi tutumlar, “işaretle” çalışan “monşer” politikalardır. Suriye`de Bağdat, Tahran, Şam ve Beyrut`a rağmen  muhalif savaşçılara destek verilirken, Irak`ta Mağdur Kürd`lerin  hak talebini “komşu ülkelerin hiç biri istemiyor” diyerek gerekçe bulmak hiçte doğru bir tutum değildir.

                Doğrusu elimize ümmeti teşekkülde ilk adım sayılacak büyük bir fırsat geçti Barzani ile. Zaten var olan dostluğu daha da geliştirerek iki kardeş komşunun temellerini atmak lazım. Buradan da yakından uzağa uzanan bir kardeşlik dalgasını geliştirmenin yollarını zorlamalıyız. Aksi halde 40-50 milyon Kürdün ümmet ve kardeşlik bilincini tahrip etmiş oluruz. Sonra da İsrail`e, ABD`ye yakınlaşmalarından dert yanmaya kimsenin hakkı olmaz. Türkler, Farslar ve Araplar bu ümmetin yetimleri Kürd`leri himaye etmeyecek te kim edecek.

                Şunu da utmayalım ki; Batı ve İsrail bu referandumu isterlerse bizim engel olmamız sonucu değiştirmeyecektir. O zaman da “İsrail ve ABD`nin Kürd`leri” diye de feryad figan etmeye kimsenin hakkı olmaz.

                Doğrusu ben Türkiye`nin bu referanduma zahiren karşı olduğu, zımnen en azından nötr olduğu kanaatindeyim.  Yine de her hal-u karda bize düşen şey ümmetçi  bir anlayışla Kürdleri koruyup kollamaktır. En az iki yüz binlik bir Kıbrıs kadar duygusal bir bağ geliştirmektir.

                Gah ümmetçi gah milliyetçi hatta ırkçı politikalar uzun vadede Müslüman halkları batının kucağına itmekten ve düşman çoğaltmaktan başka işe yaramamıştır. Biz söyleyelim de…