Kim İçin Adalet
Belki de insanlık tarihi kadar eskidir sadece “ben merkezli” adalet istemek. İnsanlık, enerjisinin önemli bir kısmını bu alana sarf ettiği halde yine de en zayıf halkasını oluşturmuştur adaletin tesisi.
Bu zafiyetin oluşumunda en büyük etken zulmü tanımlarken ve müeyyide uygularken zamana, mekâna, gaddara ve mağdura göre hareket ediyor olmaktır. “Kim yaptı”, “ne zaman yaptı”, “nerde yaptı”, “kime yaptı” sorularını merkezimize alıp görece “çıkarcı” bir bakışla insanoğlunun en “kara” yönüne gözümüzü kapatabiliyoruz.
Gerek suç örgütleri gerekse gücü elinde bulunduran yapı ve mekanizmaların, kendilerince toplum üzerinde otorite kurmak, yayılıp genişlemek amacıyla halka uyguladıkları baskı ve şiddet genellikle devlet aygıtı tarafından görmezden gelindi, ihmal edildi, göz yumuldu.
Özellikle bu günün “kaos”una damgasını vuran olayların temelinde de geçmişte “görece adalet” mekanizmasının işletilmesi yatıyor.
Malumunuz Selahattin Demirtaş ve ekibi tutuklandı. Ancak bu durum ve önümüzdeki olası yargılanma sürecinde adalet yerini bulacak mı? Yoksa yine, “devlet veya hükümet mağduriyeti” merkezli bir yargılanma sürecine mi girilecek bilinmiyor. 6-8 Ekim olayları bekli de bu coğrafyanın tarihinin en vahşi kalkışması iken devlet sadece olayı seyretmekle yetindi. Sonrasında göstermelik bir iki dava açıldıysa da bu davalar çoktan sulandırıldı bile.
Onlarca insanın canavarca hislerle ölümüne, yüzlercesinin yaralanmasına onlarca STK ve parti binalarının yakılıp yağmalanmasına, binlerce işyerinin yakılıp talan edilmesine şehirler ve beldelerin alt ve üst yapılarının tamamen tahrip edilmesine sebebiyet veren bir suçun işlenme talimatını vermekten daha büyük bir suç olabilir mi? Hayır! Oysa ancak iki yıl sonra bu suçu işleyen Selahattin Demirtaş ve suç ortaklarını yine devletin, “devlet mağduriyetini” merkeze aldığı başka mülahazalarla tutuklaması çok inandırıcı değilse bile bir nebze teskin edici olabilir.
Yine onlarca dindar Kürt gencinin PKK/HDP`lilerce öldürülmesini çözüm sürecine kurban edip; Ceylanpınar`da iki polisin evlerinde kalleşçe öldürülmesi üzerine sürecin bitirilmesi Fırat`ın doğu yakasında ciddi duygusal tahribatlar meydana getirmiştir.
Sadece bu meselede değil FETÖ meselesinde de devletin zemin, zaman ve kişilere göre adalet algısı şekillenmedi mi? FETÖ meselesinde 17-25 Aralık`ın öncesini aklamanın neresi doğru. Öncesinde işlenen suçların veya suçluların peşinen sürecin dışında tutulması hangi mağdur vicdanları tatmin eder.
FETÖ`nün ta seksenlerden bu yana adam kaçırma, faili meçhul cinayetler işleme, STK ve benzeri camialara kumpas kurma gibi mafyavari bir çalışma yürüttüğünü, siyaset, ticaret bürokrasi ve akademi dünyasını kumpaslarla dizayn ettiğini, şahıs ve kurumlardan haraç topladığını, vermeyenin başına nereden geldiği bilinmeyen bir “taş” düştüğünü bilmeyen mi var.
Elhasıl örneklerini çoğaltabileceğimiz onlarca zulme devletin, “faydacı” ve “konjonktürel” yaklaşması sebebince adaleti işletmemesi veya ertelemesi ya da kısmen uygulaması vicdanları tatmin etmediği gibi inandırıcılığını da yitiriyor.
Nerden gelirse gelsin ve kime yapılırsa yapılsın zamanında ve herkese adalet bütün düğümleri çözer.