Biri Hayal Diğeri Gerçek İki Anayasa
Düşünün ki FETÖ darbe girişimi başarılı oldu maazallah. Ve hain askerler başa geçti. İlk ne yapacaklardı sizce? Asıp kesecekleri için; sürüp süründürecekleri için kanuni bir gerekçe hazırlayacaklardı. Bunun adı da ‘anayasa’ olacaktı. Sonrası? Sonrası, ‘yandı gülüm keten helvası’. Hayali bile ürkütücü, değil mi?
Hayalimizi biraz daha uzatalım mı? Diyelim ki 5-10 yıl sonra bir şekilde mağdur halkımız meşru seçimlerle iktidar oldu. İşe vahşetlerine gerekçe kıldıkları anayasalarını çöpe atmakla başlarlardı değil mi? FETÖ’yü temizlemenin ve hak ettiği cezayı vermenin başka yolu olur muydu?
İsterseniz hayalimizi biraz daha ilerletelim. Diyelim ki FETÖ’nün mağdur ettiği mazlum halkın seçtiği iktidarlar ‘FETÖ anayasasını’ çöpe atmayı bir yana bırakın onu koruyup kollamaya hatta ona bağlılık yemini içmeye başladılar. Cinnet geçirirdiniz değil mi?
Hayal bu ya; faraza, kadirşinas halkımız bu anayasayı değiştirirler diye bir umutla gah sağcıları gah solcu Kemalistleri en çok ta dindarları kırk yıl iktidar yaptı. Ama tık yok. Hep bahaneler arkasına sığınarak FETÖ anayasasının arkasından dolandılar. Belki bir parmak bal babından bir iki değişiklik... Hatta bu iktidarların kimisi bu anayasanın ‘zırhından’ kimisi ‘kılıcından’ kimisi de ‘ulufesinden’ sonuna kadar istifade etti diyelim.
Kızmayın yahu! Hayal kardeşim hepsi hayal! Malum hayal kurmak hem bedava hem de suç değil. O yüzden rahatım. Hayali bile kahretti sizi değil mi? Hayali bile cinnet geçirtiyorsa faraza 40 yıl boyunca bu darbe ürünü FETÖ anayasası ile yaşayacak halkın acısını ızdırabını varın siz hayal edin. Değiştirirler diye seçtiklerinin ihanetini saymıyorum bile.
Şimdi sıkı tutunun. Bu hayal ürünü uyduruk hikayemin tamamını bir halk fazlasıyla yaşadı. 12 Eylül idi. Ortaokula başlama heyecanı sarmıştı. O sabah imam olan merhum babamın kısık sesle konuşmasıyla uyandım. Radyonun başında yüzüne tarifsiz bir korku çökmüştü. ‘İnkılap olmuş’ diye fısıldıyordu yatıya kalan arkadaşına.
Askerdiler. Ordu yapmıştı. Atatürk gerekçeleriydi, laiklik parolalarıydı, batıcılık ve ırkçılık pusulalarıydı. Halk o gün de dirense ve başarısız olsalardı o asker müsveddesi hainler derdest edilip zindanlarda çürüyeceklerdi. Olmadı maalesef. Ve bu yüzden onları hain ve terörist ilan etmek suçtur. Üstelik bu suçun cezasını seçtiklerimiz veriyor.
FETÖ dışında hiçbir darbeye laf söyletmiyorlar. Elbette Peygamber Ocağı’nın hakkını veren şerefli neferleri tenzih ediyoruz. Ama çok partili hayata geçtiğimiz 1946’ya kadar zaten fiilen askeri yönetimin olduğu, sonrasında 1960 ve 1980’de iki darbe; 1971, 1997 ve 2007’de üç muhtıra; en sonu 15 Temmuz 2016 olmak üzere yedi darbe girişiminde bulundu asker. Süresiz askeri tehdidi saymıyorum bile. 1946’dan bu yana 77 yılda 12 askeri müdahale… Acı ama gerçek. O halde içinde sürekli darbeci yetişen bu askeri sistem eleştiriye açık olmalı değil mi? Ve gerçek bir “Peygamber Ocağı” olması için sistemsel bir dönüşüme tabi tutulmalı değil mi?
Türk-Kürt, Sünni-Alevi, dindar-dinsiz, sağcı-solcu olmak üzere halkımızın kahir ekseriyetinin hoşnut olmadığı; askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel mutsuzluğumuzun kaynağı olan 1980 Darbe Anayasası değişmeden değişim de mutluluk ta gelmez.