• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Elbette seçim ve siyaset birinci gündemimiz olmalı. Asla öyle dudak bükülecek ve başkalarına bırakılacak bir alan değildir bu. Öyle ki “ben siyasetle ilgilenmem” sözü Müslüman zihinlere zerk edilebilecek en etkili zehir olsa gerek. Hele ki gelenin, keyfine göre toplumsal ve bireysel hayatı şekillendirdiği Türkiye gibi ülkelerde seçim ve siyaset alanını terk etmek belki de cepheyi terk etmek kadar tehlikelidir.

 Zira hakkınız, hukukunuz, inancınız, yaşam tarzınız, eğitiminiz, ticaretiniz bir anda dumura uğrayabilir ve elinizden uçabilir. Kanunlar mı…? Kılıfına uydurmak öyle kolay ki… Mesela laikliği niyetinize bağlı olarak diğer din mensuplarının da Müslümanlar gibi inançlarını özgürce yaşama imkânı olarak doğru değerlendirebileceğiniz gibi; Türkiye örneğinde olduğu gibi diğer din mensuplarına özgürlük Müslümanlara da inançlarını yaşamalarına engel bir keyfi yorum çıkarabilirsiniz. Buna dayanarak parti kapatabilir, dindar avına çıkabilir, örtüsünü, namazını, derneğini yasaklayabilir, başı örtülüyü hastaneye bile almayabilirsiniz.

Bunların hepsi laiklik adı altında yaşandı bu ülkede ve bunlar bugün bir kez daha Müslümanlara diş biliyorlar. Hakeza aynı yasalar ile tüm düşünce ve inanç grupları yeterli olmasa da “ifade etme ve inancını yaşama” imkânı da elde ettiler. Yani aynı yasalar ile bu pratiğimiz de oldu son iktidarlar döneminde.

 Erbakan Hoca’nın “siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçiler yönetir” veciz sözü Türkiye gerçeğinin apaçık ifadesidir. Daha şimdiden Özgür Özel, 20-25 yıl cezaevi yatmış ve yeniden yargılanmak üzere tahliye dilmiş 28 Şubat mağdurlarına parmak sallayıp tehdit ediyor. Anlaşılan 25 yıl hapis adamı kesmemiş. Hele hiç ceza evi yatmamış Müslümanları ne yapar; düşünmek bile istemiyorum.

Gelelim Hüda Par’a. Malum Cumhur İttifakı ile geliştirdiği seçim stratejisi üzerine kızılca kıyameti kopardı sözünü ettiğimiz cenah. Aslında çok ta isabetli oldu. Hüda Par kendi imkânı ile asla yapamayacağı kadar kindarlarının dili ile tanıtımını yaptı. Programı zir u zeber edildi. Ezberlendi adeta. Bu da Hüda Par’a olan teveccühte tavan yaptı elbet.

Esas sorgulanması gereken husus ise “bizim mahalle” diyebileceğimiz kesimin tavrı olsa gerek. Bugünlerde yere göğe sığdıramadıkları Hüda Par’ı düne kadar sinelerinde ve zihinlerinde neden saklı tutuyorlardı; hatta bir kısmı tıpkı din düşmanlarının yaptığı gibi iftiralar ile kara çalıyordu. Adını bile anmaktan imtina ediyorlardı. Esasen bizim burayı sorgulamamız gerekir. Bu sorunlu, rezervli, şartlı, konjonktürel tavra karşı bir itirazımız olmalı ve elbette bir samimiyet testine ihtiyaç duymaktadır. Yani zihnimiz ve gönlümüz özgün ve bize ait olmalı. Dışardan şarj edilmemeli.

Peki bütün bu tartışmalar neye yaradı? Halkımız esasen Kürtlerin teminatı, birliğin beraberliğin harcı, dindarın ümidi, dinsizin limanı, emperyalizmin baş düşmanı, ifsadın irfanı, imhanın ihyası, kardeşliğin mihmandarı, 50+1’in anahtarı Hüda Par’mış; bunu anladı. Eh Allah bin bereket versin!