Akıl çıplak!
Batı bizden irfanı ve ahlakı aldı. Aklı yalnız ve kimsesiz bıraktı. Bir başına kalan akıl korkular besledi, hırçınlıklar üretti; saldırganlaştı. Her fiiline bir “akıl” giydirdi. Zahiren çok yakıştı o libas. Ama altına gizlediği bedende yaralar, hastalıklar peydahlandı. Akıl göze aldandı. Gönül ile bağını kopardı. Gördüğüne kandı. Gördüğümüze kandık.
Çok cafcaflı, çok renkliydi Batı. Rengarenk ışıklar döner dururdu yer değiştire değiştire. Herkes sarmaş dolaştı. Mutluluk buhar buhar yükseliyordu göğe doğru aşağıdakiler eridikçe. Sabah olunca gördük ki her biri bir yere sızmış, başını tutmuş. Günün yarısından fazlası geçmiş. Kafasını çarptığı yerden kan sızıyor. Bir geç kalmışlık, bir yetiştirememe telaşı, bir hırçınlık, bir ümitsizlik… Gün bitmişti artık. Biçare yine akşamı beklemeli…
Batılılaşma sürecimiz doğal bir geçiş ile asla olmadı. Hatta kanun marifeti ve dipçik zoru ile dayatıldı. Hal böyle olunca bir elbise biçip herkese giydirdiler. Kimine dar geldi, yırtıldı. Bunlar yırtık pırtık dolaşınca deli muamelesi gördü. Kimine de çok bol geldi. Onlar da orasından burasından darbelerle daraltıp “darbeci” sıfatı aldılar. Pek azına bu elbise oturdu. Bunlar da olabildiğince çılgınlık yaptılar. Dolayısıyla bir “çılgınlar”, “deliler”, “darbeciler” toplumu oluşturdular. O nedenle aklı merkeze alan Batı bile asla olamadık.
Aslında akla ithaf edilen ancak aklın da “almayacağı” bir zemine evrildi ikinci ve üçüncü dünya dedikleri Batı dışındaki herkes.
İçimize atılan bu bombanın en tehlikelisi “milli ve şahsi menfaatler” hezeyanıdır. Batı bir bütün olarak asla milli ve şahsi menfaatleri putlaştırmadı. Bu puta “kendi” ve “diğerleri” olunca hayat verdi. Gücünü de gelişmişliğini de üstünlüğünü de tamamen içindeki “milli ve şahsi menfaatleri” öldürmesine borçludur. Ancak bize “kuru akıl” ile ırkçılığı marifet diye dayattı. Arkasından da çıkarlarımızı çatıştırdı. Yani birinin çıkarı diğerinin zararına olacak şekilde ticari ve hukuki kaide koydu. Bu zokayı yutan kimi sözde milliyetçiler de bunu din edindi. Batı şimdi arkasına yaslanıp seyrediyor.
Bu öyle bir hastalıktır ki geçmişinize, dindaşınıza, vatandaşınıza hatta ırkdaşınıza bile küfrettirir ve düşmanlaştırır. Her çirkinliği her kötülüğü, her iki yüzlülüğü “milli menfaatler” ile aklıyorlar artık. Dolayısıyla ulusalcılığı aşmış ve birlik olmuş Batı karşısında bir başınıza her gün bir “tükürüğünüzü” yalamak zorunda kalıyorsunuz. Bu uçuruma götüren yola merkezi irade de tam hıza koyulmuş gibi.
Akla yatkın, irfana ihanet olan bu gidişat çok can sıkıcı inanın. Dindaşlarımızla, tarihdaşlarımızla, Türk olmayan vatandaşlarımızla, komşularımızla, hatta akrabalarımızla düşmanlaşıyoruz peyderpey.
“Batı” zincirini kırmanın yegâne yolu İslam coğrafyasının ve halklarının birlikteliğinden geçer. Gerisi yüz yıldır denenen hezimetler… Pişirip pişirip önümüze koyuyorlar. Mecbur ediyorlar. Yememek bile çok tehlikeli oldu. Toplumda günlük pratik te bu yöne evrildi. “Herkes menfaatini düşünüyor. Ben de menfaatimi düşündüm” kaidesi hayat buluyor.
Oysa irfanımızda bir tek insan; ırkına, diline, dinine bakılmaksızın bir alem değerindedir. Aklımızı yalnız bıraktılar. “İrfanı” tutanlar da akıldan kaçarak başkaca bir çıkmaza girdi.
Allah’ım aklıma ve kalbime mukayyet ol.