• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

15 Temmuz Devrimi başta İslam alemi olmak üzere tüm dünya mazlumları için müstesna ve tarihin akışını değiştiren bir örnek olsa gerek. Siyonizm güdümlü ABD’nin yönettiği ve bozguna uğrayan tek darbedir aynı zamanda. Bu, Müslüman halkımızın direnişi ve devrimidir. O gece ekmek kuyruğunda ve tanklara alkış sırasında olan “demokratların”, günü ve bayramı asla değildir. Yanımda bu Kemalist, laik, ulusalcı, liberal, solcu “demokratlardan” bir teki bile yoktu. Ayrıca yüzyıldır dipçik ile sindirilmiş, gelene paşam gidene ağam diyen silik kesim de yoktu. Aslında dindarların İslam kisvesine bürünmüş darbecilere karşı daha durağan olması; bu ekmek ve alkış kuyruğunda olan “demokratların” ise kuyruk acılarından da olsa direnmesi gerekirken, Müslümanın feraseti bütün planlarını başlarına çevirdi.

               O gece meydanlar tam bir turnusol kâğıdı görevi yapmıştı. Ancak sonraki gecelerde, yalakalar, korkaklar, ikiyüzlüler, hatta FETÖ’cüler o mahir takkiyecilikleri ile ve sırayla alanları doldururken ilk gecekileri yavaş yavaş arka sıralara oradan da “dışarıya” attılar. Bu atış ve dışlayış hızlanarak ve sistematik bir hal alarak halen devam ediyor.

Geçenlerde iktidardan bir hanım vekilin bir söyleşisine katıldım. O da çok dert yanıyordu. Darbe gecesi meydana çıkanları “sadık ve samimi” olarak tanımladı. “Kamera kayıtları duruyor, tespit etmek çok kolay, elinizi tutan mı var?” diyecektim ki arkadaşım elimi tutup “boş ver faydası olmaz” dedi.

               Akşam bir televizyon kanalında, detayları ve görüntüleriyle mükemmel hazırlanmış 15 Temmuz belgeselini çok dikkatlice ve not alarak izledim. Kahir ekseriyeti sürekli tekbir getiriyordu. Birçoğu vızıldayan kurşunlara aldırış etmeden bulduğu çeşmede abdest sırasına girmişti. Çatışmalara rağmen cemaatle namaza duranlardan başlı başına bir belgesel çıkar. Bir ayırım için değil bir tespit için söylüyorum; kadınların kahir ekseriyeti tesettürlü idi. Sarıklı, çarşaflı, külahlı, sakallı olanlar adeta öncü kuvvet gibi davranıyordu. Sarığı, cübbesi ve bastonuyla kurşunların arasında yürüyüp kaybolan dedelerin hikmetini, tekbiri bile yanlış telaffuz eden “demokrat” ve laikler bilmez elbet. Tanktaki askeri ikna ederken Çanakkale’ye vurgu yapıyordu kadın. Şehadeti terennüm ederlerken lafız Bedir’den, Uhud’dan yükselircesine duru ve içtendi. Modern silahları çıkaracak olsanız görüntüler Selahaddin ve Fatih’in film sahnelerinden alıntılanmış gibiydi.

               Türkiye’nin en büyük iletişim şirketi Türk Telekom sözde “15 Temmuz” konulu reklam filmi yapmış. Önde ana karakterin hiçbirinde başı örtülü bir kadın yok. Sadece onlar mı? İktidar dahil herkes devrimin adını, özünü ve yüzünü değiştirdi. Neresini düzeltelim ki… Demokrat değil dindar, milliyetçi değil ümmetçi, yerel değil evrensel, laik değil mukaddesata dayalı, elitist değil halkçı bir devrim idi.

               Ama değişmez kaide oldu. Çanakkale’den 15 Temmuz’a değin zor günlerinde dindarlar bedel öder adamları ipten alır; sonra onlar koltuğa oturur dindarları ipe götürürler. Ne dindarlar akıl edindi ne de onlar vicdan edindi. Siyaset, ticaret, medya ve bürokrasiyi işgal etmişler adeta. Muhalefet ise tamamen FETÖ, Kandil ve partisinin affına; o gece direnenler ile de hesaplaşmaya angaje durumda.

İktidarınki körlük ve sağırlık mı, strateji mi, yoksa zaten böyleydi de biz mi kördük anlayamadım. Bu gidişle gelecek yıl bir 15 Temmuz yazısı yazamayabiliriz. Maazallah gelirlerse yazdırmazlar, hatta darağaçları bile kurabilirler. O gün de yine bugünün yanıkları, dertlileri bedel öder merak etmeyin. Yani ilk gece çıkanlar… Parasına para, makamına makam, havasına hava katan suspuslar; rahat olunuz.