“CHP Zihniyetinin” Temel Dayanağı
CHP sözcüsü Kur’an’a ve Kur’an Kurslarına “ortaçağ zihniyeti” diyerek alenen hakaret etti. Kıyamet kopacaktı. Kopmadı, koparamadık. Oysa basit bir iktidar eleştirisine veya emrivaki bir bakanlık ziyaretine karşı esip gürlemede sınır tanınmıyor. Yetmezmiş gibi diyanet, çağdışı ilan edilen Kur’an kursları için “laikliğe ve yasalara uygunluğuna” dair savunma verdi
Siz “CHP zihniyeti” diye ifade edilen bu din karşıtlarının tahrif edilmiş Tevrat ve İncil aleyhine bir tek söz ettiklerine şahit oldunuz mu? Etmezler; etmesinler de ama şayet edecek olsalar nasıl kıyamet kopar görmeye durun siz. Hatta bu zihniyet, iki yaşındaki çocuklarına Hristiyanlığın karanlık çağının Noel kılığını ilericilik adına giydirecek kadar bilimden uzaktır ve körü körüne Batıcıdır.
Elbette ki bu anlayış gücünü yasa ve anayasadan alıyor. “Kuruluş kadrolarının” Kurtuluş mücadelesi veren Müslüman halkın başına ördüğü çoraptır bu. Özellikle iktidar ve kimi kesimlerin bu hezeyanı sadece İnönü’den başlattıkları CHP’nin hanesine yazıp bu ifsadın diğer aktörlerini dışarıda tutma modası tamamen bir “saptırma”, “aklama” ve cesaretsizliğin tezahürüdür.
İşte size 1923’ten bu yana çıkarılan yasalar ve uygulanagelen pratik;
3 Mart 1924’te 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat kanunu ile yabancı okullar hariç vakıf okulları başta olmak üzere İslami eğitim veren bütün okul ve kurumlar lağvedilip mal varlıklarına ve binalarına el konuldu.
1925’te 677 sayılı kanun ile tekke ve zaviyeler kapandı.1924’te de defin işlemleri gibi görevleri ifa için 29 İmam Hatip açıldıysa da büyük teveccühten ötürü bir yıl sonra İstanbul ve Kütahya’daki hariç hepsi kapatıldı.
15.12.1927 tarih ve 846 sayılı Şura’yı Devlet’in(Yargıtay’ın) çıkardığı kanun ile “din görevliliği” devlet memurluğundan çıkarıldı ve bütün imamlar ihraç edildi. İmamlık ve hatiplik hor görülüp alay ediliyordu. Camiler sahipsiz kaldı. Kimisi kapatıldı, kimisi yıkıldı, kimisi de sahipsizlikten sahipsiz hayvanların barınağı haline geldi. “Camiler ahıra çevrildi” söylemi bu gerçeğin halk diline yansımış halidir.
Buna rağmen İmam Hatip’e rağbet artınca lise kısmı kapatılıp ortaokula dönüştürüldü ve bu okullardan yüksek tahsile ve 1924’te laik sisteme entegrasyon amacıyla kurulan Dar-ül Fünûn’a (ilahiyata) gitme imkanı ortadan kaldırıldı. Böylece 1929’da son iki imam hatip, 1933’te de tek ilahiyat fakültesi olan Dar-ül Fünûn sözüm ona öğrencisizlikten kapatıldı. İnancı ve tesettürü için garbın kirli ellerine karşı savaşıp milyonlarca şehid veren Müslüman halkın iki İmam Hatip’i dolduramadığı iddiası ayrı bir garabet ve gadrin örneği olsa gerek.
Ancak veli dilekçesi ile verilen; dilekçe veren velilerin de başına türlü belaların geldiği, haftada bir sat olan, notla değerlendirilmeyen ve laikliği anlatan din dersi bile 1924’te liselerden, 1926’da ortaokullardan, 1929’da da ilkokullardan tamamen kaldırıldı. 1929’da Kur’an Kursları resmen kapatıldı. 1928’de Kur’an alfabesi hem kaldırıldı hem de yasaklandı. Yerine Latin alfabesi getirildi. Kur’an dahil Arapça yazılmış bütün eserler yasaklandı. Böylece Müslüman halkın geçmişe bütün bağları koptu.
1932’de ezan, kamet ve salavatı Türkçe tercümesiyle okumayıp Arapça aslıyla okuyanlar için çıkarılan TCK 526.Madde gereği üç ay ceza öngörüldü. Ve Tanrı “ulu” oldu. Daha sonra cenaze yıkayacak adam bulamadıkları için on aylık “defin işlemleri kursu” açıldı.
Bu kabataslak kronoloji bile meseleyi 1923’te kurulan CHP’nin 1938’de başa geçen İnönü dönemi ve sonrasına yıkma kolaycılığına kaçmamak gerektiğini açık seçik ifade eder. Evet! bu zihniyet günümüze kadar CHP’de hayat buldu. Ancak Tevhid-i Tedrisat ile başlayan bu tahribatın asıl aktörlerini gözden kaçırmak iyi niyetli ve ilmi bir tespit olamasa gerek.
Elbette geçmişe takılıp kalmamak lazım. Ancak “Tevhid-i Tedrisat” anlayışı yasal ve anayasal metinlerin muhkem maddelerinde yerini halen koruyor olmakla birlikte 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat vb. tüm darbe ve muhtıralara da kanuni kaynaklık etmiştir. Bu günkü görece rahatlığın hiçbir kanuni güvencesi oluşturulmamıştır ve “Özgür Özel’in” “iktidar” olduğu gün veya umut beslediği silahlı unsurlar vasıtasıyla “muktedir” olacağı gün memleketi 1923’lere döndürmek için hazır bir yasal zemin bulmakta hiç zorlanmayacaktır.
Anayasal güvence oluşturulmadığı sürece bu günkü kazanımları en hafif yelde heder olacak kadar zayıftır. Halkımızın dikkatini asıl buraya yoğunlaştırmak lazım.