• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Halkımız yüzyıldır daima hak, adalet ve özgürlüklere prim vermiştir. Cebren elinden alınmış inancına, kültürüne, diline, dinine, medeniyetine kim sahip çıkmışsa rengine ve şekline bakmaksızın destek vermiştir, arkasından gitmiştir.

                Bu halk için hiçbir zaman özgürlüğü, hakları, inancı daha az önemli olmamıştır. Ya da tersine söylem ile ekonomik talepler özgürlüğü ve inancından daha değerli olmamıştır. Canını da malını da feda ettiği hürriyetini ve değerlerini dünya malına değişmemiştir?

Ekonomik meselelerin önemsiz olduğunu söylemiyoruz elbet; çok önemli. Ancak inancına, kültürüne, medeniyetine halel getirenlerle asla barışık olmamıştır.

                Mesela CHP yüzyıldır seçimle iktidar olamamıştır. Ama dipçik ile hep tepemizde olmuştur. Bir başına sittin sene geçse de olamaz. Ve yine bu sebepledir ki halkımız Menderes’e, Erbakan’a, Özal’a, Erdoğan’a hatta “gizli ajandasını” bilmedikleri Demirel’e bile teveccüh etmiştir.

                Değişim-dönüşüm vaadiyle; hak, adalet ve özgürlük söylemiyle iktidara gelip iyi-kötü icraatlarıyla da yirmi yıl iktidarda kalan mevcut yönetim eylem ve söylem üstünlüğünü tamamen yitirmek üzere.

Yitiriyor çünkü neyin karşısına dikildiyse nerdeyse hepsinin hamisi görüntüsü veriyor. Çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli bir söylemden tamamen ulusalcı tezler olan “tekçi” bir söylem ve eyleme eviriliyor hızla.

Laik dayatmalara karşı dik durması onu ayakta tutan temel direği iken; sabah akşam laikliği cilalayan bir “kambur” edindi adeta. Kemalist gerekçeler ile halka zulmedenlere karşı halkın en büyük dayanağı iken, bu gün daha “Kemalist” bir söylemi söylem üstünlüğü olarak “asrın idrakine” yazma telaşında gibi.

ABD hariç ümmet ve millet adına bilek güreşine tutulduğu tüm devletler ile tokalaşmak “monşer aklına”  rücû etmenin somut bir pratiği olsa gerek. ABD ile tokalaşmaması da “rotayı” belirleyen ulusalcı aklın Rusya’yı tercihinden kaynaklanıyor.

Kürd meselesinin hamisi iken HDPKK’nin “barış süreci” masasını devirmesine kızıp tüm Kürdleri aynı kefeye koymak; Kürdleri “Kürd’lükten”  “Kürd kökenliliğe” evirmek Darwin’i kıskandıracak yeni bir evrim teorisi olsa gerek.

Kurtuluşu verenlerin mirasçısı iken “kuruluşu” imzalayanların takipçisi olundu. Dindarlaşmada nicelik sürü psikolojisinde koşar adım ilerliyorken nitelik “eski tüfeklere” has bir nostalji olarak edebi metinlerde yerini almaya başladı bile. İslami değerlere hakaret tarihimizde hiç olmadığı kadar sıradanlaştı ve sıradan kişileri “sıra dışı” konuma oturtan ciddi bir sermaye niteliği kazandı.

Bürokrasinin hiç olmadığı kadar kirlendiği, sokağın en çok konuşulan konusu. Maskeli yalakaların icrayı istila ettiğini anlamak için çok biliyor olmak gerekmiyor. Sırtında yükseldiğiniz halka sırt dönüp havasa yüzünüzü çevirdiğiniz söylentisi ev hanımlarının pencereden pencereye sohbetlerinin baş konusu olmuş. Hal böyle olunca büyükşehirlerde olduğu gibi bütün birikiminizin üstüne birileri gelip oturur ve çarçur eder elbet.

Tabi bu zinciri daha da uzatmak mümkün ve bu durum elbette ki “karton bardakların” “beton köprülerden” daha muhkem olduğu algısını besler.

Ve tabi ki eylem zayıflığı söylem zayıflığını da beraberinde getirir.

Samimiler mi değiller mi o başka konu ama Kürdlerin bütün acılarında başrolü oynayanlara “meselede” söylem üstünlüğünü kaptırmak başkalaşma değil de nedir? Bu böyle devam ederse üstünlüğün sandığa da yansıması kaçınılmaz olur elbet.