• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İmam Humeyni’nin Selman Rüştü’yü mahkum etme kararından sonra kanaatimizce Batı’ya karşı yapılmış en büyük çıkıştır Fransa mallarına boykot çağrısı. Türkiye’de bir devlet başkanının Batı’ya kafa tutup mallarını boykota çağıracağının hayali bile kurulamazdı bir vakit. 

 Türkiye’de rejimin batılılaşma anlayışı üzerine kurulu olması ve tamamen Batı tahakkümünde olmasından ötürü Batı’yı eleştirmek devlet yöneticileri için imkansızdı. İkinci olarak da batıyı kıble edinen rejimin ekonomisi bırakın Fransa’yı boykot etme, Lüksemburg’a yan gözle bakma mecalinden tamamen yoksundu.

İşte bu veçhiyle Cumhurbaşkanı’nın Fransa mallarını boykot çağrısı tarihi niteliktedir. Ve buna en çok da Batı’nın gadrine uğramış Müslüman halkımız ve İslami camialar destek vermeli. Oysa gördüğümüz ve okuduğumuz kadarıyla kimi camialar ve kalem erbabının çoğu meseleyi öyle bir yere çektiler ki Macron bile gözlerine inanamamıştır.

Tamam, Fransa’dan ithal ettiğimiz laikliği, Fransız yasalarını, Fransız milliyetçiliğini, Fransız kültürünü boykot edelim ama öncelikli olarak tapındıkları ve adeta can damarı olan ekonomilerini yerle bir edecek mallarını boykotla başlamak daha mantıklı değil mi? Ekonomik can damarları kesilirse ne laikliğin bir alıcısı kalır ne de ülkeleri sömürerek empoze edebilecekleri kültürleri…

               Gazetemizin yazarlarından Abdulhalim Velioğlu’nun, köşesinde Çağrı Filmi’nin yapım aşamasında karşılaştığı engelleri, gösterime girdikten sonra da başta ABD’de olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde Müslümanların, Hz. Muhammed’in rolünün oynandığı gerekçesiyle -ki yanlış bilgiydi- filmi protesto edip oynatmadıklarını yazmıştı. Doğrusu hal-i pürmelâlimizi anlatmıştı.

Elbette Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu çıkışının arkasında olası siyasi mülahaza, beklenti ve milli çıkarlar varsa bunların üzerine üzerine gitmeli. Ancak peşinen kararı hükümsüzleştirecek tutum ve söylemler bizim hanelerde alınmış ve yazılmış kararlar olmasa gerek.

Bize düşen şey alınmış bu tarihi kararı daha kalıcı kılacak ve kapsamını genişletecek taleplerde bulunmak. Bu kararlar milli çıkarlara tahvil edilecek olsa da kızılca kıyameti koparmak ve eğer samimi bir adım ise daha büyük adımların atılmasına omuz vermek. Bediüzzaman’ın Menderes’e desteğini bilirsiniz. Menderes Laikliği mi kaldırmıştı? Hayır! Daha ehven şartlara kısmen dönüş yapmıştı ve bu o gün için çok kıymetliydi.

Dünya bir günde bozulmadı ki bir günde değiştirilebilsin. Bizim başımıza gelen her türlü belanın ya önünde ya da arkasında ya da tam ortasında Batı vardır. Gelecek her belada da batı olacaktır. Batı’nın hegemonyasını kıracak her adım değerlidir ve mukaddestir. Hiçbir işe yaramasa bile zihinlerimize yüzyıldır zerk edilen batı güzellemeleri ve oluşturulan Batı putunun yıkılmasına yarayacaktır. Algılarımız düzelecektir.

Elbette ki laiklik ve milliyetçilik gibi batıdan bize ithal edilen batıl(ı) yasa ve uygulamalara karşı çıkacağız.  Ancak tezlerimizi doğrulayan görüş ve kararları da kimden gelirse gelsin ve hangi saikle olursa olsun arkasında olunmalı.

Biz Cumhurbaşkanı’nın “Ayasofya Dirilişi” adlı manifestosunun takipçisi olalım. Kürd meselesinde atılmamış adımları yazalım. Kudüs’e ne kadar sahip çıktığını takip edelim. Siyonist işgalciyle varsa ilişkilerini konuşalım evet! Ama Batı aleyhine atılan her adımın sonuna kadar hem destekçisi hem de takipçisi olalım.

Bu vesile ile İzmir depreminde hayatını kaybeden kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyor, yetkilileri depremde ölmeyecek şekilde tedbir almaya davet ediyoruz. Trafikte kırmızı ışığı hızla geçerek çarpıp öldürdüğümüz kişinin vebali ile depremde tedbirsizlikten ölen kişinin vebali aynıdır ve yetkililer kanunlar nezdinde de Allah katında da sorumludurlar.