• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Hükümete yakın bir gazeteci “ABD ve israil’in her seferinde kullandığı PKK bitirilmeli” diyordu. Bu örgüt seksenli yılların başında İran İslam İnkılabı’nın çevreye etkisini de minimize etmek için başta MOSSAD olmak üzere CiA ve MiT kontrolünde (o dönemin MİT’i) istihbarat ve silah ile desteklenerek hem büyümesi sağlandı hem de o dönemde bölgede var olan diğer tüm Kürt örgüt ve yapıların silahlı yöntem ile PKK’ye tasfiye ettirildiği söylenen/bilinen bir gerçek. Yani işe Kürtleri öldürmek ile başladılar. MOSSAD ve CIA’nın rolü sonraki yıllarda Türkiye’deki Hizbullah üyelerinin sorgularında bulunmalarından da rahatlıkla anlaşılmaktadır.

                O gün bugündür bu örgüt hep palazlandırıldı. Ortada bir Kürt realitesi ve sorunu vardı. Örgüt bundan beslendi. Devlet de bununla besledi. Vatandaşa b*k yediriliyordu. Vatandaş çareyi dağa kaçmakta buluyordu. Örgüt köy basıp, propaganda yapıp erzak topluyordu. On dakika sonra asker girip köylüyü falakaya yatırıyordu. Askeri birliklerin çoğu kez örgütle kırsalda anlaşmalı hareket ettikleri bölge insanının tamamının bildiği bir gerçektir. Çok büyük bir mücadele görüntüsü altında örgütten çok vatandaşın zarar gördüğü ve Kürt kimliğine dair tahribatların yaşandığı ve bunun ile örgütün büyütüldüğü nerede ise danışıklı bir dövüş stratejisi izlendiğini bilmeyen yoktur. Bir Kürtçe kasete on yıl hapis yatılıyordu. Cezaevleri örgütün militan devşirme merkezi haline getirilmişti.

                Örgüt kendi gibi düşünmeyen herkesi “ajan” yaftası ile katlediyordu. “ya hu ben bunu tanıyorum. Bu ajan falan değil. Gece gündüz beraberdik. Siz yanlış yaptınız” diyeni de ertesi gün ‘ajan’ yaftası ile öldürüyordu. Çocukları, kadınları, öğretmenleri, imamları, doktorları, muhtarları, dindarları diğerlerine ibret olsun diye ve “ajan, hain, işbirlikçi” yaftası ile katlediyordu/katlediyor. Devlet de örgüte hangi malzeme lazım ise vermekten geri kalmadı. Kısaca devletin örgütü büyüten icraatlarını anlatmak elbette buraya sığmaz.

                Bir şekilde örgüt devletle masaya oturacak kadar büyütüldü. Masaya otururken yapılan hatalar ise örgütü birkaç kat daha büyüttü. CIA ve MOSSAD’ın elinde kullanılabilecek bir örgüt ile israil  ve ABD çıkarlarına hizmet etmeyen bir anlaşmanın mümkün olmayacağını bilmek lazımdı. Karşısında kuvvet bulunca yumuşayan, fırsat bulunca taşlaşan bir yapıdır bu örgüt. Ve halen zavallı mâsum Kürt halkını öldürüyor. Dün de Van’da dört mâsumu katletti.

                Bugün de devletin örgütle mücadelede silahlı yöntemine bir şey demiyorum ama sivil yöntemi nerede ise doksanlı yılların söylemine evrildi. Bu Türklüğü ve Türkçülüğü, Kürdün gözüne sokan söylem örgütü besleyen ‘hayat damarı’ niteliğindedir.

                 Devlet ve Türk kardeşlerimiz Kürt meselesinde asla empati yapmadılar. Bu nedenle asla kardeşliği doğuracak doğru yöntemi bulamadılar. Meseleye hep Türkçülük duygusunu tatmin ile baktılar. Meseleye hep oy kaygısıyla baktılar.

                Düşünün, Kürtlerin de bu devlete aidiyet duygusuna ihtiyacı yok mu? Bu aidiyeti büyütecek bir devlet pratiğine ihtiyaçları yok mu? Bu devletin en az Türkün olduğu kadar kendisinin de olduğunu hissetmesi gerekmez mi? Yeryüzünde her insanın böylesi bir devlete ihtiyacı yok mu?

                Ama devlet bu duyguya hitap etmede çok yettersiz. Kürt kendini Türk hissettiği oranda “makbul” oluyor. Büyük ve çok uluslu devletlerin milliyetçi olma lüksleri yoktur. Bu onları zayıflatır ve böler. CIA ve MOSSAD’ın elinde kullanılmaya elverişli bir yapı olmaktan çıkarmanın yolu örgütün bütün argümanlarını elinden alacak yöntemlerden geçer.

                               Kürt gençlerinin yarısı öldürülse diğer yarısını kazanma adına örgüt asla üzülmez bilakis memnun olur.