Eğriye eğri doğruya doğru
İnsanlığa, unuttuğu insanlığını hatırlattığı gibi, sıradanlaşan ve kıymetsizleşen nimetlerin yokluğunda onların ne büyük lütuf olduğunu da gösterdi virüs salgını. Bir de kendi acziyetini öğrendi insan. Uzayda koloni kursa bile yerin ve göğün asıl bir sahibinin olduğunu öğretti virüs insanlığa. Allah’a sığınma gereği ve yöntemini de öğretti aynı zamanda. Yanı sıra Muhammedi yaşam biçiminin zaman ve mekanla sınırlı olmadığını yaşattı insanlığa: Temiz ol, tedbir al, tevekkül et, infak et, israf etme, cömert ol, cesur ol, şükret, mağrurlanma, merhametten ayrılma, Rahman’a yakarmayı ihmal etme.
Şu hakkı da teslim etmek gerekir ki, bu salgın sürecinde Türkiye dünya standartlarının üzerinde bir bilimsel ve ahlaki süreç yürütmüştür. Yani emel, amel, ilim ve irfanı bir arada götürmüştür. Bakanı’nın “sahili selamet” iddiası emeli, gece gündüz çalışması ameli, bilim kurulunca hareket etmesi ilmi, gözyaşları irfanı gösterir. Görüldü ki Müslüman toplumlar aşağılık kompleksine kapılmadan ister ve cehd ederlerse Garbi toplulukların önüne geçmelerine hiçbir engel yoktur. Pandemide dünyaya nümune olmak ve özgün süreçler yürütüp özgün umutlar yeşertmiş olmak çok önemldir ve takdire şayandır.
Ancak, adaletten yoksun hiçbir kalkınma huzur ve refah getirmeyecektir. Malumunuz yine toplumun adalet duygusunu zedeleyen “infaz yasası” denilen bir af çıktı. Özellikle 28 Şubat ve FETÖ mağduru dindarların bir kısmı halen mağdur ve bu saatten sonra onlar 28 Şubat ve FETÖ mağdurları değil, olsa olsa iktidar mağdurlarıdırlar. Ergenekon, Balyoz vb. sol ve ulusalcı, darbeci, vesayetçi bütün “FETÖ mağdurları” büyük tazminatlar alarak çarçabuk aklandıkları halde, Cumhurbaşkanı’ndan önce mahkum edilen ve onu şiir okudu diye cezaevine atanlarca yargılanan mütedeyyinler halen içerde. Hükümet vekilleri MHP’yi ikna edin diyor.
Hakeza, bu iktidar döneminde evlenmiş, çocuk edinmiş, yine bu iktidar döneminde çıkarılan yasa ile tecavüzcü kabul edilmiş, onlarca yıl ceza ile tecziye edilmiş, yuvaları dağıtılmış binlerce genç evlilik mağdurları var ki, bunların feryad-u figanı iktidarın helakı için yeter de artar bile. KADEM mağdurları bunlar. Ne Maraş işgalcisi Fransız, ne de İzmir İşgalcisi Yunan yapamazdı bunu herhalde. Zinanın ve hertürlü gayri resmi ve nikahsız birlikteliğin bu iktidarlar döneminde yasal güvence altına alındığı, bunu da KADEM gibi kurdukları sözde kadınları koruyan, gerçekte ise 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi ile aileyi iğfal ve ifsad eden ve kadını tanrılaştıran yapılar ile finanse edildiği herkesçe bilinmektedir. Hem şer’en, hem örfen hem de kanunen meşru olanı cezalandırmışlardır. Bunların çektiği, iktidara günah ve helak olarak yeter de artar bile. CHP gelecek olsa, KADEM’in başını açıp tabelasını ADD diye değiştirirse yetinecektir herhalde.
6284 sayılı yasa ile kadının beyanını “sorgulanamaz” kılıp tanrılaştıran, otobüste yer vermeyi eşitliği bozma sebebi saydığı halde iş nafakaya gelince “eşitliği” unutup erkeğin sırtına binip sus pus olanlar; meselenin “ağaç”, pardon! “kadın” olmadığını öğretmiş oldunuz bize.
HÜDA PAR ve Sema Maraşlı hanımefendi dışında buna ciddiyetle itiraz eden kurum ve kişi de yok gibi.
İktidarın vekillerine, “kanser ve ağır hasta 28 Şubat mağduru Şeyhmus Alpsoy’u ve arkadaşlarını bırakın” dendiğinde MHP’yi; “genç evlilik mağdurlarını bırakın” denildiğinde KADEM’i; “İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı yasayı ıslah edin” denildiğinde de CHP’yi adres gösterip onları ikna edin diyorlar.
Adres belli oldu. Herhalde vatandaş bir dahaki seçimde CHP, MHP ve KADEM’i ikna etmeden kimseye oy vermeyecektir.