• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

“Bu nasıl bir “ahidleşme”dir ki dönemiyorsunuz. Nasıl bağlayıcı bir imza atıldı ki, nasıl bir yemin içildi ki vazgeçilmiyor. Nedir bu sizin de inanmadığınız İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasaya sizi zabt-u rapt eden şey. Birkaç “koltuk” ve “değnek” sahibi hariç İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan kaç kişi var ki?

Cumhurbaşkanı’ndan da henüz net bir ses gelmedi. Sanırım herkes onu bekliyor. Onun görüşü ya tam bir ayrışmaya zemin hazırlayacak ya da –umarım suskunluğu itirazındandır- sorunu bir çözüme kavuşturacaktır.

Doğrusu İstanbul Sözleşmesi ve 6284  sayılı yasa ifsad edici maddeleri için söylenmedik söz, verilmedik tepki, çalınmadık kapı, ortaya konulmadık kanıt kalmadı. Ama nafile…  

Ayrıca ne zaman bu ifsad edici maddeler gündemleşmeye çalışılsa medya, bildik doksanlı yılların anlayışı ve refleksi ile temcid pilavı gibi eskiden yaşanmış cinayetleri de yeni olmuş gibi ve döne döne yayınlar. Elbette haksız yere bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek kadar kötü ve aşağılıktır.  Zaten temel sorun ve “kasıt” bunu “kadın cinayeti” diye daraltmaktan geçer.

Dünyada günde takriben 137 kadın öldürülüyorken yine takriben günde 3000 erkek cinayetlere kurban gidiyor. Kadınların öldürdüğü erkek sayısını bilen var mı? Yok! Çünkü bu hiç önemli değil ki. Önemli olan bir problemi kadınlarla sınırlı tutup bunun üzerinden aileyi ifsad etmek. Ülkemizde de yıllara göre değişiyorsa da yılda takriben 2000-2500 kişi öldürülüyor. Bunun %80-90’ı erkek. Erkeğin erkeği öldürmesi normal mi? Öldürülen erkekler savunmasız insanlar değiller mi? Öldürene göre öldürülen erkekler de bir şekilde sosyo kültürel ve sosyo ekonomik açıdan zayıf ve savunmasız kişiler değiller mi? Dikkatleri öldürülen 2500 insandan sadece 300 kadına indirgeyenler art bir niyet taşımıyorlar mı?

Bizde cinayetlerin %15-20’si kadınlara yönelikken örneğin Almanya’da %47’dir. Çok daha çarpıcı bir örnek; eşlerine şiddet uygulama oranının en yüksek olduğu doğu bölgesinde erkeklerin %8.6’sı, kadınların %7,5’i eşlerine fiziksel şiddet uyguluyor. Yine kadın cinayetlerinin en çok yaşandığı iller, sırasıyla İstanbul, İzmir, Adana, Antalya, Ankara, Aydın, Gaziantep, Bursa ve Samsun gibi sanayileşmede ve modernleşmede önde olan illerdir.

Dünyada günde takriben 137 kadın öldürülüyorken günde binlerle ifade edilen erkek ölümlerini arayın tarayın, veri ve istatiğini bulamazsınız. Neden?

Peki daha ilginci; namus(suzluk) cinayetine kurban giden erkek sayısını bilen var mı? Ya da kadınların öldürdüğü erkek sayısını bilen var mı? Yok!

Ayrıca bütün istatistikler gösteriyor ki İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa ülkemizde kadın  cinayetlerini azaltmamış bilakis yükseltmiştir. Zira basit aile tartışmalarının doğurduğu anlık öfke bile erkeği evden atan bir aşağılamaya ve kesin bir ayrılığa götürmüştür. Hakeza 6284 sayılı yasa ile, daha önce gerçekleşmiş daha genç ve mutlu evlilikleri de “küçük yaş” gerekçesi ile cezalandırarak, kocayı cezaevine, kadını da çocuklarıyla birlikte her türlü tehlike ve istismara açık bir alana itmiştir. Kocalarını isteyen 20, 30 ve 40’lı yaşlardaki bu kadınların hakkı yok sayılıyor ama, kocasından gıcık kapsa bile tek taraflı delilsiz, ispatsız beyanı ile kocasını evden uzaklaştıran kadının, yerine göre iftirası “kadını koruma” oluyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse bunu söyleyen, savunan ve yasalaştıranlar bizden ise ben bizden değilim(Rachel Corrie). Ve  içeride ciddi bir ayrışma yaşanıyor gibi. Yıllarca başörtüsü mücadelesi vermiş kimi “zırhlı” kadınlarımız, belkide iktidarı muhafaza adına, yine toplumsal kaygı ile karşı çıkan diğer endişe sahibi kadınlarımıza  bu mesele üzerinden hakaret bile edebiliyorlar. Belki de kimilerine şirin görünmek adına.

Öyle görünüyor ki behemehal bu sorunu çözemezsek bu sorun bizi çözer gibi. Ve dağılır gideriz.