• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Bir ders zili daha çalıyor. Eğitim insanlık tarihiyle yaşıt ve gelişimiyle eşit bir süreçtir. Hatta gelişimin ana unsurudur. Vahiy ve aklın ışığında gelişen bu süreç insanlığı bu güne taşımıştır. Tarih boyunca hep ilimde öncü toplumlar insanlığa da öncülük etmişlerdir. Belirleyici aktör olmuşlardır. Dünyada hep onların borusu ötmüştür. Bu gün de bu “boru” aynen güçlüden yana ötüyor. Çünkü bilgiden daha büyük bir silah henüz elde edilmemiştir. Ama ne zamanki bilgi vahiyden, irfandan, erdemden koptu mutlaka insanlığa felaket getirdi. Tarih boyunca “güçlü zalimlerin” hikayesinin ana kaynağı irfandan kopuk bilginin ürettiği güç olmuştur.

                Sadece akıl ile beslenen, hevâ ve hevese hizmet eden bilginin ürettiği bu “sembol” zalimler yine vahyin duruşu ve direnişiyle ve insanlığa alternatif modeller sunmasıyla kimi zaman insanlık, bilginin ürettiği kaostan kurtulabilmiştir. Ancak kimi zaman vahyin direnişi de “zorba bilginin” tasallutunu ve zulmünü izale edememiştir.

                Memleketimizde son yüzyıldır bize ait olmayan, bizi devşiren, değiştiren, dayatan ve karartan bir eğitim modeli uygulana geldi. Her ne kadar bilgiyi hikmet, irfan ve vahiyden koparan Batı’nın teknik yükselişini bir “insandan” yükseliş ve uzaklaşma olarak telakki ediyorsak da bize uygulanan eğitim modeli ile ne “Batı” olabildik ne de “biz” kalabilmişizdir. Ortada ucube bir varlık olarak debelenip duruyoruz.

                Eğitim stratejimiz sadece Batı’nın şekilde yaşam modelini alma üzerine olduğu için, okullarımızı uzaktan gözlemlediğiniz zaman, görüntü en seküler batı toplumlarına taş çıkartacak cinstendirler. Ancak içine girdiğiniz zaman çoğu kez üçüncü dünya sıralamasındadırlar. Demek ki cehdiniz hangi yönde ise semereniz de o olur. Karpuz kabuğunu hedefleyenler karpuz yiyemezler.

Vahiyden uzaklaştırılmış bu modelin başarısızlığı da kimi zaman kimi aklı evveller tarafından sanki “vahiyle desteklenmiş bir modelimiz varmış ta başarısız olmuş” gibi bir iddia ve algıya hizmet etmiyor değiller. Ancak biz bu eğitim sisteminin bütün günahlarını Batıcı kafa ve iktidarlara yazıyoruz/yazacağız bu böyle biline.

İşe bir yerel eğitim modelini inşa gibi çok ama çok büyük bir proje ile başlamalı. Buna devlet ciddiyetle karar vermeli ve kafasında ve masasında hep bu projenin haritası olmalı. Bu hedef hükümetlere ve bakanlara göre değişmemeli. Denenmiş, düğmeleri arkadan başkalarınca iliklenmiş ve bizi “deli” yapan gömleklerin orasını burasını kesme ve düzeltmenin bir işe yaramadığını hep birlikte müşahede ettik. Yani düğmeleri önde olan ve bizim açıp ilikleyebileceğimiz, gökkuşağının bütün renklerini barındıran, uzunluğu medeniyetimizin ve tarihimizin en uç noktalarına değen, deseni tüm dillerce ve ırklarca okunabilen, estetiği çağlar üstü olan, her bir ilmeği ilim, irfan ve vahiy ile dokunmuş, albenisi batılı toplumları da cezp edecek kadar ilmi ve teknik olan, içine sinmiş hikmet ve erdem kokusu, sarılanın aklını başından alacak güzellikte bir “yeni gömlek” dikmeliyiz.

Sistem, yeni gelen her bakanın oluşturacağı bir heyecanın, iki yıl sonra gelen başka bakanın yine aklımıza ve gönlümüze hoş başkaca heyecanların oluşturduğu ve bu heyecanların her denenmişlikle birlikte büyük bir hayal kırıklığı oluşturduğu deneme tahtası olmaktan çıkarılmalı. Malum yangını üfürükleriyle besleyen “padişahım çok yaşacılar” da hiç eksik olmazlar. Yani işe, Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı’na değerlerimizle istihza eden birini getirmek ile başlamak, yeni eğitim gömleğini inşa değil imha çabası olsa gerek.