• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Günler birbiriyle inatlaşıyor. Bu gün dünle, dün önceki günle… “Gün” geçmiş günleri unutturmak için savaşıyor; geçmiş günleri hep haram sayıyor.

Çocuk cıvıltısı yankılanmıyor sabahımızda, sokağımızda artık. Simitçiler sokağı terk etti. Eskiciler eski almıyor artık. Ya da “eskimemiş eskiler” alıyorlar “Eskiyi” beğenmiyorlar. Onlar da eskidi. Annemin en çok ses kabarttığı, kulak tırmalayan overlokçuların bozuk hoparlör sesi bile aranır durumda. Kimse “tatlı” yemiyor mu ne!. “tatlııı!” diye bağıran çocuklardan da çıt yok. Elmalı Şeker’ciler ise Afrika’da sürgündeler.

Neriman Teyze ne pencereye çıkıyor ne de satıcılara bağırıyor. Kimse onun kızmasından gocunmazdı. Şimdilerde dünyaya küsmüş gibi. Sokakta geçen her satıcıya kızar ama hemen hemen hepsinden ya alır ya da aldırırdı. “Ya xalıq” diye bağırdı mı balıkçı gelmiştir. Sinirleri alt üst eden ses tonu Teyze’yi oldukça kızdırırdı. Hem kızar hem de mahalleliye zorla balık aldırırdı. “Sılto al iki balık ta misafir geldiğinde yesin. Cimrilik etme” diyecek kadar bilirdi bizi ve bizdendi.

Mübarek hem muhtarı hem bekçisi hem de avukatıydı mahallenin. Gecenin bir yarısında “ Kız Sılto sizin ordan bir sesler duydum, hırsız olmasın mı?” diye uyandırırdı kimi zaman. Çok hırsız kaçırtmıştır mahalleden. Tüm sokağı sahura kaldırırdı. Alkolik Cengiz bile sayesinde oruç tutardı.

Yok artık yok. Yeni “günler” yuttu hepsini bir ejderha gibi bir bir. Mırtoxa da kokmuyor mahalle. Kıraathaneye koşup babasının kulağına fısıldayarak gelen misafire yapılacak sarma için kıyma parası isteyen çocuklar da artık bu dünyalı değiller, arkadaşına “çocuğa elli lira ver sonra veririm” diyen babalar da…

Şimdi kafe oldu onlar ve evlerimizden “koşumluk mesafesini” çoktan aştılar. Uzaktalar ve çoğunlukla yabancılar gider artık. Ya da içindekiler birbirine yabancılaştı. Babasını soracak “amca” bulamaz orda çocuklar.

Artık sitede oturuyoruz. Spor aletleri, koşu ve yürüyüş parkuru, çocuk parkı, halı sahası, yüzme havuzları, kamelyalar ve hatta hayvanat bahçesi(köşesi) ile yeni “güne” o kadar angaje olduk ki… mutluluk yakalayacağız artık yeni “gün”de. Her şey var ama çocuk yok sitede. Hiç çocuk yok. Nadiren birkaç çocuk gördüğünüzde mutluluktan uçuyorsunuz.

Çocuk cıvıltısının duyulmadığı meskenler. Zaten artık çocuk yapmıyoruz. Yaptığımızı da gözümüzün önünden ayırmıyoruz. Okul, dershane, ev arası mekik dokuyan sanal alem çocukları.

Tuttuğumuz partiler de gittikçe birbirine benzedi. Tuttuğumuz takımlar gibi. Parayı veren transfer ediyor. Hepsini bir “merkeze” oturttular. Ne “sağda” ne “solda” ne de “hakyolda” yürüyen kaldı. Ne de bir farkları… babalarımızın kavgasını verdiği “davalarımız” da yok. Küçük meselelerin büyük kavgasını veriyoruz artık.

Damlarda güvercinleri uçuran amcalar da yok, çocuklarda... Uçurtulmuyor. “Koca abêler” kızıyor. Huzurları (rantları) kaçıyor güvercinler uçunca. Uçurulmayı ve sahiplenilmeyi bekleyen o kadar çok güvercin var ki; sürüler halinde sitelerimizin çatılarında avare avare yaşıyorlar. Çocukların “barış” resimlerine misafir olmak tek tesellileri olsa gerek.

Ey geçmişim! Biliyorum seni bir daha yaşamak ve yaşatmak imkansız. Ama şunu çok merak ediyorum acaba çocuklarımız da bu “günü” çok arayacaklar mı?

Aslında hepimizin aradığı şey içtenliktir, samimiyettir. Riyakarlıktan, menfaatten, ön yargılardan ve ideolojilerden uzak sıcak mı sıcak beşeri ilişki. Belki de eskiyi aratan şey bu. Belki de henüz kirletilmediğimiz yaşlarda gördüğümüz her şeyi samimi bulmuşuzdur.

Samimiyetle yapılan işler ve münasebetler zihinleri ve duyguları işgal eden namağlup ordular gibidirler. Belki eski mahalleye dönmek imkansız ama insanlığımıza dönme umudumuz henüz tükenmemiştir.