Onları Sehpa’ya Kim Taşıdı?
Bir kez daha ar damarlarımızı çatlattılar. Bir kez daha çapımızı test ettiler. Bir kez daha cesaretimizi ve birliğimizi sınadılar. Bu kaçıncı sınanışımız biliyor musunuz dostlar? Aramızdan dokuz kurbanlık koç daha alıp götürdüler. Gözümüzün içine bak baka… Diğerlerimiz ise sırasını bekliyor.
Ben dokuz delikanlının eşleri, çocukları ve ebeveynleriyle bu süreçte yaşadıklarına dair dramatik sahneleri yazmayacağım. Onu, ağıtı ve kalemi güçlü kadınlarımız fazlasıyla yapıyor zaten. Hamasi duygusal tepkilerin, bağrışıp çağrışmanın, şiir ve romanını yazmanın, ağıtını yakmanın artık bir işe yaramadığını bilmeliyiz.
İsrail ve ABD’nin açık açık desteklediği Sisi’yi kimin getirdiğine bakmalıyız. Onu 15 Milyar dolar ile alenen destekleyen gerici Suud hanedanı ve Sisi’ye verdiği desteği “dokuz” gerekçe ile açıklayan Mısır’daki partisi “Selefi Nur” Partisi getirdi.
Suud’u kim tutuyor? Onu da zevk ve sefa bataklığına “gark” olmuş “Körfez Avanesi” ülkelerindeki kardeşlerimiz tutuyor. Peki bu körfez ülkelerini kim bu kadar güçlü kıldı? Onu da Suriye’deki “ortak günahımız” yaptı. Suriye’de niye ortak bir günah işledik ki? Çünkü Libya bombardımanı uzak bir Afrika Ülkesi’ne yapılmıştı. “Kaddafiye oh olsun” du bizi Suriye batağına ve “ortak günah”a çeken. Libya’da şimdi demokrasi var ya!; kan, gözyaşı yok ya!. Gönlümüz rahat. Libya’yı bombardıman etme cesaretleri; yine “Tunus Devrimi” safsatasına inanmışlığımızın bedeli idi ise Irak İşgaline sevincimiz ve “Ebugureyp sessizliğimiz” idi. Yani “amelimiz”.
Hangi amelimizi sayalım ki musibetimize sebep. Kürdlerimizi yetimliğe iten yalnız bırakmışlığımız mı? Yoksa Kıbrıs’ı sadece Türkiye’nin sorunu görüşümüz müdür bilmem. Keşmir’e bigane olmak mıydı; yoksa Doğu Türkistan’ı görmezden gelmek miydi dokuz delikanlıyı sehpaya taşıyan. Yoksa Keşmir’e Kaşmir diyen kaşmerlerimiz mi?
Düşmanı bu kadar pervasız ve saldırgan kılan neydi? Elbette “Filistin ve Kudüs zillet libası”na gösterdiğimiz rıza ile başladı bu yüzyılın başında. İşgalci Siyonist Kudüs’ü işgal gecesinde sabaha kadar İslam ordularının Kudüs üzerine yürüyüp onlara orayı cehenneme çevirmeyi bekleyedururken, gün ağarırken sadece birkaç acuzenin rabbine yakarışını Kudüs’te gördüğü gün biz kaybetmiştik zaten.
Satılık dokuz Arap diktatörünün danışıklı “6 gün savaşı” ile ordularını İsrail’e mağlup ettirdikleri günkü teslimiyetimizdir Sisi’yi Mısır’a Sultan yapan. Direk ve dolaylı dokuz Arap ülkesi katılmıştı savaşa. Dokuz techizatlı genci 6 günde teslim almak mümkün değilken, satılık hain 9 Arap Diktatörü 6 günde hem savaşı, hem topraklarını, hem izzetlerini hem de cesaretlerini kaybetmişlerdi. İşte o gün biz dokuz genci kendi elimizle teslim etmiştik zaten.
İsaril’e ilk defa savaş kaybettiren Hizbullah’ı ve Filistin’e en büyük silah desteği veren İran Devrimi’ni diktatörlerin dürtmesi ile elbirliği işbirliği içinde “milli” ve “mezhebi” bataklığa çeken kanmışlığımızdır dokuz genci sehpaya pervasızca taşıyan aynı zamanda.
ABD merkezli 15 Temmuz darbe girişimine o gece avuç ovuşturan sağımızda-solumuzda, altımızda-üstümüzde bulunan diktatör arap rejimlerine ve yine o gece avuç ovuşturup kuyruklara giren içimizdeki gafil, hain ve zalimlere karşı sessizliğimizdir dokuz delikanlıyı sehpaya taşıyan cesaret.
İla nihaye; ümmet olarak toplamdaki amelimizdir topraklarımızı, izzet ve namusumuzu batıya peşkeş çeken diktatörlerimizin varlığı.
Bilinçlerimiz “milli”, “mezhebi” bilinç! ile işgal edildiği günden beridir biz işgal altındayız. Bu bilinç ne milletimizi kurtardı, ne mezhebimizi, ne de izzetimizi…
Afrika’ya İncil verip topraklarını aldılar. Bize de “milli” ve “mezhebi” bilinç verip zenginlik, izzet ve birlikteliğimizi alıp gittiler.
Nihayet onları “amelimiz” getirdi yine götürecek olan da “amelimiz” olacak.