• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Seçim sathı mailine girerken içeride ve dışarıda çok ilginç gelişmelere şahitlik ediyoruz. Aslında on beş yıldır seçimlerde benzer süreçlere oldukça aşinayız. İktidarı kaptırmayı bir yana bırakın yaklaştırmayan bir iktidar var.

 Elbette takdire şayan ve devrimsel nitelikte çokça icraatın yanında özellikle 15 Temmuz`dan sonra vatandaşın baskıyı iyiden iyiye hissettiği bir sürece de evirildiğimiz; “devrimin çocuklarını yemeye başladığı” değişmez kaidenin işlemeye başladığı da çokça konuşulan bir konu.

Yine de “iç ve dış mihrakların” tamamı hasseten seçim vakitlerinde inanılmaz hatalar ile adeta iktidarın garantörü oluveriyorlar.

Her seçimde bu hatalar zinciri iç ve dış aktörlerden farklı şekillerde tezahür ediyor. Geçmiş seçimleri buraya taşımayacağız elbet. Seçim süreçlerinde kimi Avrupa ülkelerinin vekillerimize saldıracak kadar büyük gaflarını anlatmaya yerimiz de yetmez zaten.

Bir kere hasım ve hısımlarının tamamı elbirliği/işbirliği etmişçesine iktidarın işini kolaylaştıracak işlere imza atıyor. İktidar da bu pozisyondan büyük bir yetenekle ve büyük bir mağduriyet algısı oluşturarak seçmeni etkiliyor. Tabi bu algıyı oluşturmada Cumhurbaşkanı`nın hitabet ve siyaset yeteneğinin yeri tartışılmazdır. Fırat`ın Doğusu`na, Münbiç`e operasyon hazırlıkları bitmek üzereydi. Girilmesi halinde olası büyük sıkıntıların yaşanması da mümkündü. Bu durumda seçim süreci hükümetin aleyhine gelişirdi elbet. Eğer operasyon zayiatsız ve başarılı bir biçimde devam etmiş olsa elbette Cumhurbaşkanı`nın seçimde de elini güçlendirecekti.

Ancak bir anda, yılanın başı ABD, oradan çekilme kararı aldı. Doğal olarak bu süreç Türkiye`nin saha ve masa kabiliyetine tahvil edilerek “ABD`yi çekilmeye mecbur eden ülke” algısı tavan yaptı. Girmekten daha büyük bir seçim primidir bu. Tabi stratejik, ekonomik ve askeri gücü ile dünyaya yön ve şekil veren ABD`nin Suriye`den çekilme kararı zamanlama itibarı ile karşı olduğu ve aleyhine darbe planlayıcısı ve destekçisi olduğu alenen bilinen bir hükümetin işini kolaylaştırma açısından büyük bir stratejik hata olsa gerek. Zira iktidarın hem içerde hem dışarıda elini güçlendirmiştir. “ABD bu hatayı nasıl yapar” diye de düşünmeden geçilmiyor işte. “Allah şaşırttı” demekten başka ne söylesek ki?

Yine mevcut hükümetle kanlı bıçaklı olan işgal rejimi israil ile sürtüşme hem içerde hem de dışarıda dünya kadar itibar kazandırmıştır hükümete. Bu haklı bir itibardır da aynı zamanda. Üstelik bu bir avuç işgalci israil ki; ince zekası, gizli teşkilatı, güçlü lobisi ve kıvrak manevra kabiliyeti ile ABD ve Avrupa üzerinde tüm dünyayı avucuna almış bir terör rejimi. Ama gelin görün ki israil de tam seçim arifesinde “şeytanlığına” halel getirecek kendince müthiş bir hata yaptı. Sözüm ona Sayın Cumhurbaşkanı`nı Kürt ve Kıbrıs meselesi üzerinden vurmaya çalıştı. Ancak öyle bir laf etti ki siz dünya kadar çaba sarf etseniz bu kadar prim yapmaz seçmenin nezdinde. Kürt ve Kıbrıs meselesi üzerinden Cumhurbaşkanı`nı işgalci ve katil göstermek bizatihi seçmen nezdinde haklılığını pekiştiren bir itham olur. İşgalci israil`in bu gafı için “Allah şaşırttı” demek yanlış olmasa gerek. Dolayısıyla bu meseledeki bazı hataların da seçmen zihninde silinmesine sebep olur.

Hele muhalefete yakın bir televizyonda, yine muhalefete yakın sözde iki sanatçının darbe çığırtkanlığı ve “asma-kesme” talepleri iktidar için bulunmaz bir nimet olsa gerek. Yetmedi benzer bir kanal Peygamberimize hakaret ettirerek seçmenin öfkesinin tavan yapmasına sebep oldu. Çalışmaya ne hacet zaten “rakip” ve “düşman” yeterince çalışmıyor mu?

Basiretin bağlanması böyle bir şey olsa gerek. Üstelik Hitler benzetmesi yapılmış olması seçimle gelen birinin meşrutiyetini de mağduriyetini de zirveye taşır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi muhalefetin, bu sözleri tevile kalkışıp desteklemesi iktidar için “kaymak üstüne bal” tadında olsa gerek.

El hasıl öyle görünüyor ki Allah “yürü ya kulum” demiş. Kime ne?