• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

TRT`nin son yıllarda büyük bir değişim ve revizyon yaşadığı muhakkaktır. Geçmişiyle kıyaslanmayacak kadar mesafe kat etmiştir. Hacim olarak çok büyüdüğü gibi mental olarak ta çok büyümüş. Çok büyük yapıtlara imza atıyor. Sinemanın yanında günlük hayatı etkileyen nitelikli tarihi dizilerle gündeme oturuyor. Birçok dilde yayın yapıyor. Spordan Diyanete, Kürtçeden Arapçaya bir çok alanda ve dilde kanal açmış. Türkiye`nin hiçbir özel kanalı kendisiyle yarışamıyor. Devletin bütün imkanları seferber edilmiş durumda. Geçmişte de devletin ona sunduğu imkanlara rağmen bu aksiyoner ve atak yapısı asla olmamıştı.

                Bu güne kadar halka muhalif kanalların ve medya gruplarının yayınladıkları film, dizi ve programların halkı ifsada matuf bir amaç taşıdığını çok iyi bilenlerdeniz. Sadece hizmetçi kadının başını abuk sabuk bir biçimde örten, mahalle ve köy imamını çirkin, çıkarcı, ikiyüzlü, cahil ve işbirlikçi gösteren, geçmişimizi ve tarihimizi kötü ve karanlık gösteren sinsiliklerine karşın TRT çok daha ehven ama;

                TRT`nin de özellikle film ve dizilerinin halkın gerçek yapısını yansıtmadığı muhakkak. Daha ziyade, zaten toplumda var olan milliyetçi eğilimlerin tavan yapmasını sağlayan bir işlev görüyor. Bu güne kadar oluşturulmuş tahribatları onarmaya dönük pek bir faaliyeti ve yayın politikası yok maalesef.

                Geçmişimizi(Osmanlıyı) anlatan filmlerin tamamı İslam sosuyla süslenilmeye çalışılan, milliyetçiliğin tavan yaptığı eserlerdir. Ve maalesef ölümü görmüşler olarak bu sıtma sırıtmıyor bile. İnancımıza küfreden karakterler ve sahneler hariç, TRT de yayımlanan günlük hayata dair film ve dizilerin tamamı diğer müfsid kanalların yaptıklarıyla tıpatıp aynıdır.

                Örneğin tam bir aile dizisi olan “seksenler”… Seksenli yılları anlatan TRT yapımı hoş bir “orta direk” mahalle dizisi. Seksenli yıllarımın yaşanmışlıklarına dokunuşları gerekçesiyle bazı bölümlerini ailece izledik. 5. Sınıfa giden ve ilkokuldan itibaren başını isteyerek örten kızlarım (ikizler) bu diziyi izlerken baba eskiden Türkiye`de kimse başını örtmüyor muydu?” diye soru sordu. Evet bir tek başörtülü yoktu dizide. Ailece izlenebilecek TRT`nin en ehven dizisini izlerken sorulan bu soruya bir cevap bulamazken varın “dindar nesil projesi”nin TRT`nin diğer dizilerinin çarkları arasında nasılda un ufak olduğunu siz düşünün.

                Evet bir tek başörtülü kadın yok dizide. Hikaye seksenli yıllardan. Çekimler yeni. Mahalle dizisi. Kadınların tamamı ev kadını ve orta direk aileler. Ancak dizide, bunamış yetmişlik bir kadından başka başı kapalı bir tek kadın yok. Bu nasıl bir objektiflik? Fransız`a versen bu kadarını yapmaz. Hani ya sanat hayatın doğallığına dokunmazdı? Olduğu gibi verirdi.

                Seksenleri yaşamış dostlar size soruyorum; seksenlerde mahallenizde başı açık kaç ev kadını vardı? Hemen hemen yoktu. Onlarda parmakla gösterilirdi. Ancak “seksenler”de bir tek kadın başörtülü değil. TRT`nin en ehven dediğimiz dizisi böyleyken varın diğerlerini siz düşünün. Pasajlar halinde izlediğim TRT`nin diğer dizilerinin tamamı asla “ortalama dindar” bir Türkiyeli ailenin izleyebileceği bir özellikte değil. Osmanlı dizilerinde oyunculara giydirilen o dönemin dokusuna uygun kıyafetler hariç maalesef hem ilişki biçimi hem de giyinme biçimi bu. “Kendi elimizle(reyimizle) kendimizi tehlikeye atmak” bu olsa gerek.

                Sadece TRT mi? Elbette hayır! Daha düne kadar laik kanalların tesettürlüleri sadece çaycı olarak çalıştırdıklarına isyan eden dünün mücahitlerinin müteahhitliğe terfisi ile birlikte açtıkları “dindar kanallar”da istisna hariç tesettürlü spiker, programcı, yapımcı vb. gördünüz mü? Hele yayınladıkları diziler bir facia. İsim vermek ne kadar doğru bilmem ama geçmişte iftihar ettiğimiz ilk “bizden kanal” olan Kanal 7 de sadece program aralarında verilen Hint yapımı dizi fragmanı bile yüzümüzü kızartıp kanal değiştirten türdendir.

                Çalıştıracak tesettürlü mü bulamıyorlar; yoksa bu bir tercih mi bilemiyorum? “Kimi çok dindarların” müşteri çekmek için mini etekli sekreter veya tezgahtar çalıştırması gibi; “ne yapalım ticaretin kanunu bu” diye de savunma yaparlar.

                Özellikle son yıllarda büyük yatırım yapılan ve Türkiye`yi bu diziler üzerinden tanımaya başlayan İslam Ülkelerinde oluşturduğu dejenerasyonu görünce “bu bir projemi?” demekten de kendimi alamıyorum. Malum  Kürdleri “Cumhuriyet” ve “hain gerici Osmanlı” replikleri üzerinden bir türlü ifsad edemeyenler Kürdlere bir “Ata” bularak kaleyi içten fethettiler ve asimilasyon masum bedenlerimiz üzerinde olabildiğince hayat buldu.

Bizi ancak “bizler” bozar. Çünkü biz “bizi” görmeyiz.