Güneş doğmadan önce doğacağını haykırmak
Mütedeyyin insanları düşman olarak belleyen ve onlara karşı top yekûn bir savaşın başlatıldığı 28 Şubat post modern darbesinin bir yıldönümünü daha geride bıraktık.
Bu dönemde inananlar çetin bir imtihanla sarsıldılar. Samimiyet ve ihlâsı ölçmek için bir turnusol kâğıdı görevi gördü. Bu iş buraya kadar, diyerek makam odasını toparlayan, lojmanı boşaltma hesaplarıyla ev arayan, halkın oylarıyla işbaşına gelen siyasetçiler, halka hizmet için kendilerine yetki verilen insanların önemli bir kısmı maalesef halka yapılan zulme seyirci kaldı, seyirci kalmak yetmedi zulmü yapan el haline geldi. Bana da dokunulmasın diyerek zalimlerden yana tavırlar sergilendi. İslam düşmanlarının gerçek çehresini görmek, içindeki kinlerine şahid olmak, nasıl birer zalim olduklarını görmek açısından ibretlik bir dönem olarak zihinlere kazıldı…
‘Bin yıl dahi sürecek` denilen sürecin üzerinden on beş yıl dahi geçmeden bu zihniyeti savunan, arkasında duran elhemduillah kimse kalmadı. Zihniyetin tüm izleri silinmese, dış bağlantıları ve destekçileri tam olarak deşifre edilip ilan edilmese de geçen süre zarfında olumlu gelişmeler oldu.
O dönemin kudretli paşalarından önemli bir kısmı parmaklıklar arkasına, kimisi de kaçmak zorunda kaldı. O dönemin piyonları, aktörleri, yerine göre bir kısım uygulayıcılarından olan bakan, vali, emniyetçi ve yargıçların itirafları televizyon ekranlarını ve gazetelerin manşetlerini doldurdu. Haber yorum ve bağlantılarıyla süreci başlatan gazeteci ve spikerlerden kimisi günah çıkartırcasına o dönemi kötülemeye ve insanların nasıl mağdur edildiklerini anlatma yarışına girdiler. İşi neredeyse ‘o dönemin gerçek mağdurları bizleriz` deme noktasına getirdiler. Halkın gözünde akredite olmak, değişen güç dengelerinden istifade etmek isteyenler ekranları doldurdu, anlattıkları manşetten ve flaş logolarıyla insanlara sunuldu.
Ümitvarız ki gün gelecek bu meşum dönemin öncesi ve sonrasındaki tüm kirli plan ve icraatlar dış bağlantılarıyla beraber ortaya çıkacaktır. Aradan 15 yıl geçmesine rağmen gelinen süreç tüm eksik ve noksanlıklarıyla değerlendirilecek olunursa, epey bir mesafenin kat edildiği görülecektir.
Peki, bu durumdan ders ve ibret alması gerekenler yeterince ders alıyor mu, diye bir soru sorarsak;
Bu zulmü planlayan ve uygulayanlardan hiç kimse çıkıp da yaptıkları zulmü savunamıyor, en azından ekranlarda, yazılarında bunu açıkça söylemeye cesaret edemiyor. Tam aksine günah çıkartırcasına yanıldıklarını, kandırıldıklarını, kullanıldıklarını itiraf ediyorlar. Bunların samimiyetine inansak inanmasak da zahiren gözüken bu… Bunların yapacakları Allah`a içten bir tövbe ve mağdur ettiklerine kendilerini affettirmek olmalıdır. İnşallah bir daha böyle bir şeye kalkışmazlar.
Bu zulme boyun eğmeyerek, okulundan, işinden atılan; düzmece ifade ve mahkemelerle hayatlarının en verimle çağını dört duvar arasında geçiren; ailesini, sevdiklerini bırakarak muhacir olan; değişik şekilde bedel ödeyenler inşallah hem Allah`ın indinde hem de dünyada mükâfatlarını alacaklardır. Aradan kısa bir süre geçmesine rağmen kendileri aziz, o zulmü onlara yaşatanlar zelil oldular. Bu izzetli duruşu gösterenler, bu nimetten dolayı Allah`a şükretmeli, hamd etmeli kendilerine bahşedilen imkân ve olanakları hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan inanç önündeki engellerin kalkması için kullanmalıdırlar.
Tarihte olsun, günümüzde olsun tarihe yön verenler, mazlumlara önderlik edenler; dünya ve ahiret saadetini kazananların ortak özelliği Allah`a dayanmaları ve sürekli ümitvar olmalarıdır. Önemli olan güneş doğduktan sonra güneşin doğduğunu haykırmak değil; her ne pahasına olursa olsun zifiri karanlıklarda dahi güneşin doğacağını haykırarak zulme karşı çıkmaktır.
Allahu Teâlâ bizleri kendisine dayananlardan eylesin!