Değişmeyen Sünnetullah ve Fetö
Fetö`nün amiral gemisi zaman gazetesinin Yenibosna`daki binası tarafına bu aralar yolum düştü. Gayri ihtiyari durup baktım. Bina, metruk, terkedilmiş bir haldeydi. Eski ihtişamından, havasından, debdebesinden ve canlılığından eser yoktu. Durup, düşündüm, tefekkür ettim. Geçmiş, bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti.
Bu devasa binadan kimler geldi, kimler geçti. Buraya gelmek, bir fotoda gözükmek, içeri girip bir çay içmek, misafir olup ağırlanmak için toplumun en popüler şahsiyetleri, siyasetçileri, bürokratları neler vermezdi? Zaman gazetesinde yazmak, yazar olmak dünya ve ahiretin kurtuluş vesikasına eşdeğerdi. Bu devasa bina, kim bilir hangi mazlumların himmetleriyle, hangi Müslümanların zekât ve infaklarıyla bina edildi? Hakkın ve halkın sesi olması gereken bu bina, ne tür şeytani plan ve oyunlara ev sahipliği yaptı? Okyanus ötesinden gelen talimatlarla, nice zalimler mazlum; nice mazlumlar halkın gözünde zalimleştirildi.
Güç ve kuvvetin vermiş olduğu şımarıklık, kibir ve gururla gözler görmez, kulaklar hakkı işitmez olmuştu. Hak adı altında hakka ve halka yapılan ihanetler, kumpaslar, tuzaklar… Ne olaydı, bir gün olsun mazlumları sevindirecek, zalimleri kızdıracak, uykularını kaçırtacak bir haber çıksaydı, bir manşet atılsaydı. Gözler aradı, kulaklar duymak için sabırsızlandı, ama nafile…
Zaman gazetesi kayyıma devredildikten sonra atanan yayın yönetmeni; binaya içerden bir uzay gemisi görüntüsü verildiğini, sadece yayın yönetmeninin odasının 350 m2 olduğunu, (Doğruhaber gazetesinin toplam alanına bedel) binayla bağlantısı olmayan tek başına bağımsız bazı bölümlerin olduğunu, her tarafta gizli kameraların olduğunu, henüz açılmamış onlarca yatağın hazırda bekletildiğini, günlük 25 bin tirajla 20 yıla yetecek kâğıt stokunun olduğunu bir görüşmemizde ifade etmişti.
Devasa bina, insanlara lisan-ı hali ile çok şeyler ifade etmektedir. Fetö`nün içinde olduğu hal ancak bu kadar anlatılabilir, izah edilebilir. Sadece basın-medya ayağı değil, tüm alanların durumu ve sonucu birbirinden farksızdır. Kameralar karşısında firavuni tavırla sağa-sola emir veren savcı-hâkimler, sağcı-solcu, Müslüman demeden kendilerine biat etmeyen herkesi kumpaslarla içeri atmaya yeminli polis şeflerinin canhıraş çalışmaları, halkın üzerine tank ve uçaklarla saldıracak kadar ihanet içerisinde olan kripto paşalardan, generallerden eser yok…
Çok değil, iki yıl önce bu durumun yaşanacağını kim tahmin edebilir, söylense dahi kim inanırdı…
Hâlbuki en sadık haber olan Kur`an-ı Kerim 1400 yıldan beri haber veriyor, uyarıyor, tehdit ediyor.
“[Yersiz] bir gurura kapılarak insanlara üstünlük taslama ve yeryüzünde küstahça gezip durma: unutma ki Allah, böbürlenerek küstahlık yapanları sevmez.” Lokman: 18
“Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine` emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.” İsra: 16
“De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün…” Rum 42
İşte, değişmeyen sünnetullahtır bu. İyi-kötü, mümin-kâfir, zalim-mazlum herkes bu kurallara tabidir. Kuralları ihlal eden sonucuna katlanmak zorundadır.