• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İnsan yaratılışı itibariyle sosyal bir varlıktır. Bir eş, çocuklar, aileye, akraba, arkadaş ve bir çevreye ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaçlar manevi olduğu kadar maddidir de. İnsanoğlunun gücü sınırlı, ihtiyaçları çok çeşitli ve komplike olduğundan tek başına bunları karşılamaktan aciz kalmış, birbirleriyle dayanışmak ve yardımlaşmak zorunda kalmıştır. Bir ekmeğini tek başına yapabiliyorken bir bina, bir otomobil, bir uçağı tek başına yapmaktan acizdir. Evini, ailesini yabani hayvanlara ve basit saldırılara karşı koruyabiliyorken, daha büyük afet ve örgütlü güçlere karşı kendini korumaktan aciz kalmıştır.  Bunun sonucunda da büyük aileler, kabileler, aşiretler, beylik,  devletler ve devletlerarası ittifaklar kurulmuştur. Bu birlik ve beraberliği gerçekleştiremeyen şahıs ve topluluklar güven ve emniyetten mahrum kalmış, başka güçlerin hegemonyası altında yaşamak zorunda kalmışlardır.

Bu anlayışla Müslüman halkların diktatör ve tağutlardan çektiği sıkıntı-eziyet ve mağduriyetlerin sona ermesi için tabii olarak devletleşmeye gidildi. Ne yazık ki bu süreç ve anlayış son yüzyılda Müslümanların aleyhine kullanıldı. Devletleşmeler  tabii bir süreç ve halkların özgür iradesiyle gerçekleşmedi. Araplar mağdur edilip Arap devletleri kurduruldu. Araplar içinde Iraklılar mağdur edilerek Irak devleti ardından Suriye, Mısır, Sudan, Suud, Kuveyt, Katar, Pakistan, Bangladeş ve diğer kabile devletleri ardı ardına kurduruldu. Sömürü adına Arap aşiretlere dahi devletler kurdurulurken Kürtlere fitne kapısının açık kalması için tek bir devlet dahi kurdurtulmadı. Bilinçli bir şekilde mağdur edildi. Ümmet olma düşüncesi yerine milliyetçilik ve ulus devlet anlayışı tesis edildi.

Zaman içerisinde görüldü ki devleti olanlar daha da mağdur hale geldiler. Dün onlarca devleti olmayan Araplar, Türkler daha da güçlüydüler.   Iraklılar, Suriyeliler, Suudiler, Mısırlılar, Türkiyeliler, Katarlılar, Ürdünlüler, dün daha da onurlu, izzetli, bağımsız ve huzurluydular. Kendi inanç, kültür, gelenek ve göreneklerini daha iyi yaşıyorlardı. Kültürel erozyon yaşamıyorlardı. Horlanıp aşağılanmıyorlardı. 10 bin kilometre öteden düşman gelip de topraklarını işgal edemiyor, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını hortumlayamıyor, kardeşleriyle savaştırılmıyorlardı. Küçüldükçe, bölündükçe, devletlerimiz çoğaldıkça zayıfladık, zayıfladıkça küçüldük, parçalandık. Su önündeki çer çöp gibi olduk. Düşmanlarımız önünde duramadık, tutunamadık, yenilgi üstüne yenilgi yaşadı Ümmeti İslam.

Bugün de fertten, halklar ve devletlere kadar tüm kurumlarımızla bir araya gelmek durumundayız. Her ırkın, kavmin özellik ve hassasiyetleri dikkate alınarak bu işgal ve ifsada karşı durulmalıdır. Onlarca zayıf devletler yerine kardeş devletler topluluğu ya da herkesin ‘işte devletim` diyebileceği adil ve güçlü bir devlet kurulmalıdır.