Atom bombasına dönüşen mülteciler
Mülteci denilince, Akdeniz sularında cansız bedenleri sahile vurmuş kadın ve çocuk cesetleri ya da eskimiş, suda gidemeyecek durumda olan gemilerin kapasitelerinin üstünde kadın ve çocuklardan müteşekkil perişan haldeki yolcuları gözlerimde canlanır.
Mültecilerin perişan halleri insanların yüreğini dağlamakta, var olan acılara yeni acılar katmaktadır. Kürt Aylan bebeğin masum bedeninin cansız bir şekilde Bodrum sahiline vurması günlerce medyada yer aldı. İnsanların duygularını galeyana getirdi ama çözüm adına ortaya bir irade konmadı. Yeni Aylanların ölmemesi, Aylanları böylesine ölümcül yolculuklara çıkaran nedenlerin ortadan kaldırılması için maalesef bir adım atılmadı. Kısa bir süre sonra diğer mağdurlar gibi Aylan da unutuldu. Nice Aylanlar Akdeniz`in soğuk ve karanlık sularında çırpınmaya ve can vermeye devam etti. İnsanlık sadece izlemekle yetindi, vicdan ve onur sahibi insanların feryatları istenilen etkiyi yapmadı.
Geçen sene 20 Nisan gecesi Libya`nın 27 km açıklarında 700 kişiyi taşıyan mülteci gemisi alabora oldu. Geminin alabora olduğunu haber alan İtalya ve Malta sahil güvenliği yalnızca 28 kişiyi kurtarabildi. Bu olay Akdeniz`de gerçekleşen en büyük mülteci katliamı olarak tarihe geçti. BM ve diğer kurumlar ardı ardına açıklamalar yaptı, böyle olayların tekrarlanmaması için önlem alınması istendi, nutuklar atıldı. Bu olaydan çok değil bir yıl sonra 5 gün önce 17 Nisan`da Mısır`dan yola çıkarak İtalya`ya gitmek isteyen Somali, Etiyopya ve Eritreli mültecileri taşıyan 4 tekne alabora oldu. Teknelerdeki 400 mültecinin öldüğü tahmin ediliyor. Olayın ardından bölgeye ulaşan yardım ekipleri sadece 29 yolcuyu kurtarabildi. Teknelerde tam olarak kaç mülteci vardı, 400 mü 500 mü veya daha fazla mı? Belli değil. Kimlikleri, yaşları, milliyetleri ve ülkelerini net olarak bilen yok. Öyle bir liste tutulmasına dahi gerek duyulmamış. Kim tutacak, tutulsa ne olacak, kim kimden hesap soracak…
Hep aynı sahne, hep aynı akıbet... Kendi ülkelerinden, yurtlarından kaçarak Avrupa`ya gitmek isteyen insanlar; eski, köhne, kapasiteleri üzerinde yolcu taşıyan teknelerin azgın Akdeniz sularıyla mücadelesi ve trajik son.
Birleşmiş Milletlere göre 2015 yılında 3 bin 500 mülteci Akdeniz sularında öldü. 2016`nın ilk dört ayında ölenlerin sayısı 1600.
Böylesine faciaların sorumlusu kim, uluslararası güçler mi, BM mi, ölümü göre göre yola çıkan mülteciler mi, halka zulmeden diktatörler mi, ümmet mi, bu işleri organize eden şebekeler mi… hangisi suçlu?
Esasında hepsi suçlu…
İslam fakihleri kanaatimce bu konuda seslerini yükseltmeliler. Evet, kendi ülkelerinde zulüm görüyor olabilir, maddi sıkıntılar çekiyor olabilir, daha iyi yaşam şartlarına kavuşmak isteniyor olabilir ama derme çatma tekne ve sallarla Akdeniz`in azgın ve karanlık sularına çıkmanın vebali yok mu? Hele hele kadın ve masum çocukları maddi kaygı ve çıkar için ölüme götürmenin vebali yok mudur? Bu durum İslam fıkhına göre caiz midir, değil midir, ciddi olarak tartışılmalıdır.
İnsanlar evlerini, yurtlarını neden bırakır? Dilini, inancını bilmediği, tehlikeleri göze alarak binlerce kilometre ötedeki gurbet ellerine neden gitmek ister?
Ya inançları tehlike altındadır ya ölüm ve hapsedilme riski vardır ya da daha iyi yaşam şartlarında yaşamak içindir. Mültecilerin çoğunluğunun İslam ülkelerinden ve Müslüman olması, gitmek istedikleri ülkelerin gayri Müslim ve İslam`la savaşan güçler olması ümmet ve ülkeleri için bir utanç vesilesidir. Demek ki bizler kendi insanlarımıza huzur, emniyet veremiyoruz, maddi açıdan rahatlatamıyor, insani yaşam şartlarını sunamıyoruz. Böyle bir devletin ve sistemin insanlığa sunacağı bir şeyleri yoktur. Ülkelerin liderleri ve sistemler kendilerini bu noktada sorgulamalıdırlar. Ümmet olarak bu soruna eğilmeli ve değil insanlarımızın başka ülkelere ölümü göze alarak gitmeleri, neden insanlığa maddi ve manevi olarak model olamıyoruz, bunu sorgulamalıyız.
Başta Avrupa ve Batı dünyası bu trajedilerin bitmesi için çalışmalı, kendilerine maddi bir cennet yapıp tüm insanlığı ateşe sürükleyen politikalardan vazgeçmeli, kendi insanları için ne yapıyorlarsa aynısını diğer insanlar için yapamazlarsa bile engel olmamalılar. Kendi politikalarının bir sonucu olarak ölümü göze alarak kendilerine gelen mağdur insanlara insani yardım elini uzatmaktan imtina etmemelidir. Günümüzün Necaşilerini kendi içlerinden çıkarmalıdır. Yoksa bu kin ve nefret dalgası kendilerini de alıp götürecektir. İşte sınırlarına dayanan milyonlarca Suriyeli mülteci uykularını kaçırmakta, eski İtalya başbakanı ve Avrupa Komisyonu Başkanı Romano Prodi`nin ‘Türkiyenin elindeki bir buçuk milyon mülteci, adeta bir atom bombası gibi, ne zaman isterse bunları üstümüze atabilir` ifadesiyle cennetlerini cehenneme çevirmeye yeter artar bile…