Çıkara dayalı dostluk felâkettir
İnsanlar arası ilişkilerde sevgi vardır, güven vardır, şefkat vardır, ahde vefa vardır, sadakat vardır. Ama devletlerarası ilişkilerde bunların hiçbirine yer yoktur. Varsa yoksa ülkenin âli menfaatleri, çıkarları, maslahatları... İlke, vicdan, insani hassasiyetler çıkarların gerisinde kalır. Dün beyaz dediğine bugün siyah, dün terörist dediğine bugün dost der, bir anda stratejik müttefik oluverir. Çıkar ve menfaati varsa göklere çıkarır, her türlü imkânını seferber eder, çıkarı bitince paçavra gibi bir kenara atar. Bu durum tüm devletler ve yapılar için geçerlidir.
Osmanlı`da devletin âli menfaatleri için Fatih, kendi kardeşlerini ve kardeşlerinin çocuklarını boğazlatmış, onun devamı olan Türkiye Cumhuriyeti kendi Başbakan ve bakanlarını ipte sallandırmış, yıllar sonra iade-i itibar verip mezarına büyük anıt yaptırtmıştır. Darbeci, Balyozcu diye içeri atılan kudretli generaller, kısa bir süre sonra mağdur rütbesiyle dışarı çıkartılarak milyonlarca tazminatlarla ödüllendirildiler.
Devlet yıllarca savaştığı Pkk ile masaya oturmuş, bebek katili olan Apo, barış havarisi ilan edildi. İki sene öncesine kadar Pyd başkanı Salih Müslim`e Ankara`da protokol uygulanırdı. Süleyman Şah Türbesi`nin Türkiye sınırına taşınmasında ‘Eşme Ruhu canlandırılarak Pyd ile ortaklaşa hareket edildi. Ne zaman Çözüm Süreci çöktü, aynı Pyd terörist oldu. Pyd`ye verilen destekten dolayı stratejik müttefik Amerika`yla restleşmeye varan söz düellosuna girildi.
Aynı şeyleri Pkk ve Pyd için de söylemek mümkündür. Bu çıkar ve menfaat döngüsünde pastanın kaymağını ve en büyük payı şüphesiz büyük güçler yer. Küçük ortak ve yapılar ise kendilerince işten kârlı çıktıklarını zannetse de zarar ettiklerini anlamaz, anlayamaz, hamaset dolu birkaç söz, sırtlarının sıvazlanması kendilerine kâfi gelir. Büyük güçler harcadığı her yapı yerine başka yapılar bulmakta sıkıntı çekmez ya da kendilerine yeni yapılar icat ederler.
Günümüzün en büyük emperyalist gücü şüphesiz Amerika`dır. Dünyayı kendi menfaati ve çıkarlarına göre dizayn eder. Güç ve kuvvetini halkların alın teri üzerine inşa etmiştir. Mazlumları birbirine düşürür, üzerlerine acımasızca çöreklenerek hâkimiyetini dikte ettirir. Dost, müttefik deyimi onun için yoktur. Birine bir lira veriyorsa muhakkak ondan yüzlerce lira kâr ediyordur. Bugün dünyanın dört bir tarafında dökülen kanlarda ama direk ama dolaylı parmağı vardır. Vietnam, Irak, Suriye, Afganistan, Filistin, Pakistan ve sorunlu tüm bölgeler onun eseri veya mirasını devraldığı İngiliz aklının eseridir. Halkların uyanması, kendi ayakları üzerinde durması, bileşmesi onun en büyük kâbusudur. Bunun gerçekleşmemesi için her yola başvurur, her türlü melaneti yapar. Düne kadar Esad karşıtı gözükürken bugün Esad rejiminin devamı için uğraş vermekte, Kürtlerin hakkını koruyorum safsatasıyla ümmet içerisinde fitne tohumları ekmekte, Türkiye, Irak, Suriye ve İran`a karşı Kürtleri terbiye sopası olarak kullanmaktadır.
Yaşlanmış olmalı ki güç ve kuvvetten ziyade akıl ve şeytanlığını daha da kullanmakta, varlığını zıtlıklar üzerinden masrafsız, bedelsiz bir şekilde devam ettirme yollarına başvurmaktadır. Var olan ihtilaflara yenilerini ekleyerek koca ümmet coğrafyasını ölüm tarlalarına çevirmektedir.
Müslümanlar ve ümmet olarak, çıkar ve menfaate dayalı siyaset ve ittifaklardan uzak kalmaz, Amerika ve avenesinin boş kuru vaatlerine aldanırsak daha büyük bedeller ödemek zorunda kalırız. Amerika, ne Kürtlerin ne Türklerin ne Arapların ne de Müslümanların dostu ve müttefikidir. Sadece, kendi sulta ve hegemonyalarını nasıl sürdürebilirimin derdindedirler.
Bizler; kardeşliğin, sadakatin, ahde vefanın öncelendiği bir dinin müntesipleriyiz. O Peygamber ki, kendisini Taif dönüşü himayesine alan Mut`im Bin Adiyy için ‘keşke Mut`im sağ olsaydı da gelip benden bu esirlerin (Bedir savaşında esir edilen Mekkeli müşrikler) bağışlanmasını dileseydi de ben de onun hatırına serbest bıraksaydım` temennisinde bulunmuştur. Verdiği sözün gereği zincirlerle yanına gelen mümin Ebu Cendel`i müşriklere teslim etmiştir. Hudeybiye Antlaşmasında müttefik olduğu Huzaalılar saldırıya uğrayınca ‘Huzaalılara yardım etmezsem yardım edilmeyeyim` diye haykırmıştır.
Bugün ümmet olarak kurtuluşumuz için her alanda olduğu gibi Müslümanlarla ve gayr-i müslimlerle ilişkilerimizde Nebevi yolu takip etmekten başka yol yoktur.