Türk-Kürt- kanı üzerinden purosunu keyifle tüttüren Batı dünyası
7 Haziran seçim sonuçları, sözde Çözüm Sürecinin sonlanmasıyla Pkk ile asker-polis arasındaki çatışmalar tekrar başladı. Batı illerine gelen asker ve polis cenazeleriyle halkta kin ve nefret birikmesi oldu. Dağlıca ve Iğdır`da iki gün içerisinde 16 asker ve 15 polisin öldürülmesiyle galeyana gelen duygular, provakatörler için beklenen fırsatı bir anda ayaklarına getirdi. Batı illerinde yaşayan Kürtlere, giyim kuşamından, konuşmasından Kürt olabileceği tahmin edilen şahıslara, işyerlerine ve araçlarına barbarca saldırılar yapıldı. Bazı illerde araçlar durdurularak kimlik kontrolleri yapıldı. Doğu illerinden gelen otobüslerin camları kırıldı, çalışmaya gelen mevsimlik Kürt işçiler linç edilmekten kurtuldular. Bunun üzerinden ha bire kin ve nefret söylemleri sosyal medyadan ve Hdp yetkililerince pompalandı. Selahattin Demirtaş, saldırıya uğrayan taraftarlarına kendilerini savunmalarını, silahlanmalarını ve saldıranların analarının ağlatılmasını istedi. Eşbaşkan Figen Yüksekdağ, ateşin batıyı da sarmasını istedi. Hâlbuki ‘analar ağlamasın` söylemi üzerinden 80 milletvekili meclise gönderilmişti. 6-7 Ekim ve öncesinde saldırıya uğrayan, yakılan, yıkılan Hüda Par, Ak Parti, İslami kurum ve kuruluşların binalarına, üyelerine yapılan yüzlerce saldırıya ses çıkarmayıp bunu demokratik tepki olarak niteleyen Demirtaş, kendilerine yönelik en ufak bir tepkiye karşı ‘analarını ağlatın`la cevap vermektedir.
Cizre belediye başkanı Leyla İmret, dış basına verdiği bir açıklamada açıkça ‘Türkiye`de iç savaş yürütüyoruz` açıklaması yapacak kadar işi ileri götürdü. Belediyeler çözüm sürecinde ve halen personel, araç gereç, bina ve bütçesiyle Pkk`nin lojistik kurumları gibi çalıştı ve halen çalışıyor. Hdp`nin milletvekilleri Pkk`ye araçlarıyla erzak, silah götüren kargo hizmetleri yapıyor. İşin gizli saklı, tarafı kalmadı. Gerçi daha önce de kalmamıştı ama yine de bir perdeleme veya görmezlikten geliniyordu. Süreç içerisinde saldırıya uğrayan, üyeleri katledilen Hüda Par ve İslami kurumların çığlık ve feryatlarını ne hükümet ne de kamuoyu duydu. Kürt halkı ve Türk halkının kardeşliği için bir reçete niteliğinde olan çözüm önerileri maalesef kaale alınmadı.
Bu durumu ve gelen tehlikeyi anlamak için analizci, istihbaratçı veya allame olmaya gerek yoktu. Sıradan bir vatandaş bile bunu fark ediyor ve görüyordu. İstihbaratı, danışmanları, akil adamları olan hükümet, nasıl da bu durumu görmedi veya görmek istemedi. Maalesef şimdi de bunun bedelini halk çok pahalı ödüyor.
İşte Cizre, bir haftadır elektrik yok, doktor yok, ekmek yok, silah ve çatışma sesleri altında çoluk çocuk, yaşlı-hasta herkes eve kapanmış, korku içerisinde olacakları bekliyor. Bugünün Türkiye`sinde ve çağdaş dünyasında öldürülen bebek cesetleri kokmasın diye derin dondurucularda saklanıyor.
Olmuş ve ölmüşe çare yoktur. Geçmişe takılıp kalırsak geleceği göremez, sağlıklı çözümlere ulaşamayız. Bundan sonra ne yapılmalı, bunun üzerinde durulmalı ve yoğunlaşılmalıdır.
En büyük pay ve sorumluluk hükümete düşmektedir. Hükümet, çözüm sürecinde meydanı asker ve polisten izole edip Pkk`ya bırakmanın telafi etmeye çalışırken, meydanı tamamen askere bırakma hatasına düşmemelidir. Pkk, sistemin faşist, güvenlikçi ve zorba uygulamalarının bir sonucudur. Aynı nedenler ve şartların aynı sonuçları doğuracağı unutulmamalıdır.
Kürtlerin insani ve İslâmi olan tüm hakları hemen verilmelidir. Anayasada ya Türk vurgusunun yanında Kürt vurgusu yapılmalı ya da Türk vurgusu çıkarılmalıdır. Kürtlerin insani hakları verilerek anayasal güvenceye alınmalıdır.
Batıda, Kürtlere yönelik her türlü eylem ve saldırı, Pkk ve onu yönlendirenlerin ekmeğine yağ sürecektir. Bu tür saldırılar, terör kapsamında değerlendirilmeli, buna göz yuman, gerekli tedbiri almayan yetkililer hakkında derhal gereken yapılmalıdır.
Cizre gibi sokağa çıkma durumlarının uygulanacağı yerlerde halkın insani ihtiyaçlarını giderecek ortam ve imkânlar sunulmalıdır. Yoksa tüm insanlar toptan cezalandırılmış olacak. Bunun geri dönüşü de Pkk`ye yeni eleman ve savaşçı demektir.
Çözüm süreci yeniden ve ivedilikle başlatılmalı, Hizbullah cemaati dâhil Kürt halkının tüm unsurları, camialar, kanaat önderleri, aşiretler, akilmend bu konuda söyleyecek sözü olan herkes masaya çağrılmalıdır. Ali-cengiz oyunları ve cambaz mantığıyla değil, kardeşane ve samimi bir şekilde süreç işletilmelidir.
Pkk silahlı unsurlarının tümü sınır dışına çıkmalı-çıkarılmalı, halk Pkk boyunduruğundan kurtarılmalıdır.
Hükümet eski hatalarını tekrar eder, Pkk aynı mantıkla devam ederse Allah muhafaza Türkiye bir Suriye`ye, Irak`a döner ki bunun kazananı ne Kürt ne de Türk halkı olacaktır. Kazananı bizi birbirimize kırdırıp kemik ve kanlarımız üzerinden purosunu keyifle tüttüren Amerika ve Batı dünyası olacaktır.