Kapatılan mahkemelerin hükümleri yok hükmündedir
Adalet, mülkün esası ve temelidir. Bir yapı, bir sistem ve devletin bekası, üye ve tebaasının huzur ve mutluluğu, refah ve mürüvveti adil olmasından geçer. Küfür ve gayri İslami sistemler belli bir süre devam etse de -isimleri ne olursa olsun- zulüm sistemleri devam etmemiştir. Adalet tuz mesabesindedir. Her şeyin başı tuzdur, ama tuz kokmuşsa yapılacak bir şey yoktur.
Allah Teâlâ`nın güzel isimlerinden biri de El Adl`dır. O mutlak manada adildir. Kâinatta var olan her şey bu adalet üzere tecelli eder ve gerçekleşir. Her canlı, bu adalet çerçevesinde yaptığının hesabını verir ve karşılığını görür. Bu adalet kısa sürede gerçekleşmese de orta ve uzun vadede muhakkak surette gerçekleşecektir.
Bir ülkede adaletin var olabilmesi için yasama erkinin yani kanun ve yasaların adil olmalı, yürütmeyi gerçekleştirenlerin de adil ve yürütme esnasında ortaya çıkan problemlerin de adilane yargılanıp kısa bir sürede sonuçlanmalıdır. Yoksa geciken adalet, adalet değildir.
Yaşadığımız ülkede maalesef yasamanın adil olduğundan bahsedilemez. Var olan anayasa ve kanunlardan hiç kimse memnun değil ve adil olduğunu da kimse iddia edemiyor. Bu kanunlara göre hareket eden yürütmenin başındaki cumhurbaşkanı, başbakan bile adil bir anayasa yapmayı seçmenlerine va`d etmektedir. Ki öyledir. Yıllardır halkın inanç ve kültürüne uygun, ihtiyaçlara cevap verebilecek adil bir anayasa yapılmadı, yapılamadı. Buna bağlı olarak Türkiye`deki yargının adil ve bağımsız olduğunu da kimse iddia etmiyor. Buna yargılamayı yapan hâkim ve savcılar, ülkenin başındaki başbakan, cumhurbaşkanı dâhil. Anayasa mahkemesinin verdiği kararı adil bulmayan dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan ‘yüksek yargı ayağımıza sıkıyor` demekten kendini alamamıştır. Konjonktürel olarak yargı kararlarına saygı duyan, ‘ülkede tarafsız yargı var, yargıya saygı duyun` diyenler bile devran dönüp aleyhlerine karar veren yargının siyasallaştığından ve tarafsızlığını kaybettiğinden feveran etmekteler. Hâlbuki dün adil ve bağımsız bir yargının oluşması için ellerinde fırsat varken kullanmadılar.
Adil bir yargının oluşması için kaldırılan mahkemeler ve yerlerine açılan mahkemeler maalesef adalet getirmedi. Ülkede büyük zulüm ve haksızlıklara sebebiyet veren İstiklal Mahkemeleri kaldırıldı. Yerine askeri darbe ürünü olan Sıkıyönetim Mahkemeleri getirildi. Bunlar da kaldırıldı yerine meşhur DGM`ler getirildi. Büyük şov ve vaadlerle kapatılan DGM`lerin yerine Özel Yetkili Mahkemeler getirildi. Kısa süre sonra bunların da derde derman olmadığı görülerek kapatıldı. Bunların misyon ve görevlerini yerine getiren Ağır Ceza Mahkemeleri getirildi. Bunların vermiş olduğu kararlar da insanlarda adalet duygusunu karşılamaktan uzak ve yürekleri dağlamaktan başka işe yaramadı. Toplum ve insanlar mağdur edilmeye devam edildi. Bunun en son örneği, Adana da İslami STK`ların yetkili ve üyelerine verilen haksız cezalardır.
Şunu sormak lazım; Eğer bu mahkemeler adil, tarafsız ve bağımsız iseler, neden kaldırılma ihtiyacı hissedildi? Ki devlet ve hükümet kanadının söyledikleri ve kamuoyunda oluşturulan algı; bu mahkemeler tarafsızlıklarını ve bağımsızlıklarını kaybettiler. Vermiş oldukları kararlar adaletten uzak ve yargılananların mağduriyetine vesile olmuşlardır. Bundan dolayı kapatıldılar.
O zaman tekrar somak lazım; bu mahkemeler adil bir yargılama yapmadıklarından, yanı terazi yanlış tarttığından dolayı kaldırıldı ise vermiş oldukları kararlar da yok hükmünde olması gerekmez mi? Akıl, mantık, vicdan buna ‘evet, bu mahkemelerin vermiş olduğu bütün kararlar yok hükmündedir ve sebep oldukları mağduriyetlere derhal son verilmeli, oluşan mağduriyetler adil bir şekilde telafi edilmelidir` diye haykırır ve haykırmaktadır.
Ama maalesef mahkemeler kaldırılmakla yetinildi. Yerine kurulan mahkemelerin sadece tabelası değişti. Kanun aynı kanun, zihniyet aynı zihniyet, bina aynı bina, hâkim aynı hâkim, savcı aynı savcı, kâtip aynı kâtip, mübaşir aynı mübaşir… Aynı tas, aynı hamam ile yola devam edildi. Dolayısıyla verilen kararlar da doğal olarak var olan mağduriyetlere yeni mağduriyetler eklemekten başka bir işlev görmedi ve görmemektedir.
Görüldü ki mahkemelerin isimlerinin değişmesiyle adalet ve hakkaniyet gelmiyor. Toplumların huzur ve mutluluğu için, hak ve adaletin yerini bulması için tez elden, hakka dayalı kanunlar ve yasalar çıkarılmalı, bu yasaları benimsemiş ve özümsemiş zihniyete sahip hâkim ve yargıçlar yetiştirilmelidir. Yoksa var olan zulüm ve haksızlıklar aynen devam eder. Adil olan Allah da bunun hesabını sorar, hem de öyle bir sorar ki…