• DOLAR 34.446
  • EURO 36.302
  • ALTIN 2836.87
  • ...

Ümmetin işgal, talan, bölünmüşlükle ağır sınavlardan topluca geçtiği bugünlerde yıldönümünü idrak ettiğimiz Mekke`nin fethini bir daha okumak, üzerinde tefekkür etmek ve gereken dersleri çıkarmak durumundayız. Fetih ve işgal; birbirine benzemekle birlikte amaç, hedef ve yöntem olarak birbirine tamamen zıttır.

İşgal; ölüm, talan, yıkım ve katliam üzerine inşa edilmiştir. Sömürmek için daha fazla toprak, kendine hizmet ve ucuz işgücü için kölelik sistemi vardır. İnsanları fıtrattan ve özgürlüğünden men etmek vardır. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını, petrolünü, doğalgazını, altın ve madenlerini gasp etmek vardır. Aziz ve özgür insanları zelil etmek, onur ve haysiyetlerini ayaklar altına almak vardır. İnsanlık onur ve haysiyetiyle bağdaşmayan, yerine göre gizli yerine göre açık, yerine göre sabit veya seyyar ‘Ebu Gureybler, Guantanamolar, kamp ve kantonlar` adı altında modern zindanlar vardır. ‘Demokrasi, insan hakları, ülkeleri özgürleştirme` adı altında tam bir işgal ve sömürü düzeni vardır.

Fetihlerde; ihya, ıslah ve inşa vardır. Amaç ve gaye sırf Allah`ın rızasını kazanmaktır. Kendine veya sistemine itaat ettirmek değil, topluca Allah`a ve O`nun dinine itaat etmek vardır.  İnsanları tağutlardan, zalimlerden ve tüm despot ve sistemlerinden azat etmek vardır. Topraklar ele geçirilmeden önce gönülleri ele geçirmek, kazanma düşüncesi hâkimdir.  Gönüller kazanıldığı oranda topraklar kazanılır, gönül kazanımlar devam ettiği oranda topraklar muhafaza edilir, düşüncesi vardır.  Herkes adalet önünde eşittir, ya insanlıkta kardeşiz, ya da dinde kardeşiz ilkesi hâkimdir.

Mekke`nin fethinin, insanlık tarihinde eşi ve benzeri yoktur. İtilen, kakılan, alay edilen, işkencelere yatırılan, kendi dinlerini yaşamak için uzak diyarlara göç etmek zorunda kalan mazlumların zaferi vardır. Hem de öyle bir zafer ki çok değil, sekiz sene sonra madden ve manen güçlü, on bin kişilik bir orduyla topraklarına geri dönüyorlardı. Böylesine bir zafer onları ne şımartmış ne kibir ve gurura sevk etmiş ne de intikam duygularına sevk etmiştir. Başkomutan Peygamber Aleyhisselam, “fatih” olarak Mekke`ye girerken tevazu ve huşudan başı devesinin başına değecek şekilde Allah Teâlâ`yı sessizce zikrediyordu. İşte böylesine bir fetih ve fatih…

Bu fethi anlamak için olayın altyapısı ve evveliyatı iyi görülmeli ve tahkik edilmelidir. İman, teslimiyet, ihlas, sabır ile geçen 13 yıllık Mekke dönemi iyi anlaşılmalıdır. Dar`ul Erkam`da Resulün tedrisatından geçen Aliler, Ebu Bekirler, Habbab, Mus`ab ve Zeydlerin hangi eğitimin soncu yetiştikleri incelenmeli ve bu yiğitler iyi tanınmalıdır. Yasir ailesinin ve Bilal`in Ramda vadisinde işkence altındaki ‘ahed, ahed` çığlıklarına iyi kulak verilmelidir. Kardeşlik, takva, itaat üzerine inşa edilen Medine İslam Devleti ve icraatları iyi tahkik edilmelidir. Her biri pratikte birer askeri akademi görevi gören seriyye ve gazalar görülmelidir.  Bedir, Uhud, ve Hendek, Hayber savaşlarındaki ders ve ibret sahneleri iyice tetkik edilmelidir. Görünürdeki bütün olumsuzluklara rağmen Hudeybiye Barış Antlaşması`yla Müslümanların ulaştığı ruhi olgunluk, itaat ve tekâmül görülmelidir.

Bütün bu aşamalardan geçen bir komutan ve ordusu için Mekke`nin fethi artık kaçınılmazdır. Böyle bir orduya fetihler verilmesi, Bizans ve Kisra`nın hazinelerini ayaklarına serilmesi, bu güçleri tarihin karanlığına gark etmeleri Allah`ın bir vaadidir ve vaadine en sadık olan şüphesiz Allah`tır.

Müslümanlar, toprakları fetih niyetiyle ele geçirdikleri müddetçe büyüdüler, geliştiler, Allah`ın dinini uzak diyarlara taşıdılar, insanların hidayetlerine vesile oldular. Dünya ve ahireti kazandılar. Ne zaman ki fetihler amaç ve gayelerinden saptı, fetihlerin yerini işgaller aldıysa zaferlerin yerini mağlubiyetler, inşanın yerini yıkım, ihyanın yerine ölümler aldı. Bundan ümmet de, insanlık da zarar gördü.

Ümmet ve insanlık olarak içinde bulunduğumuz bu durumdan kurtulmak ve Mekkelerimizi fethetmek için geçerli yol Kur`an ve Sünnetin yoludur. Saflarımızda Bilaller, Ammarlar, Aliler, Fatımalar, Nesibeler, Mus`ablar, Ebu Basirler yetiştirmek, düşman safındaki Ömer ve Halitleri kazanmak, içimizdeki kin, nefret ve intikamın yerini hidayet aşk ve azmi olmalıdır. Saflarımızda bu değişim olduğu an Mekkelerin kapılara bizler için ardına kadar açılacaktır.

Allah`u Teâlâ, Ammar, Bilal, Mus`ab ve Fatımalar yetiştirmeyi, Mekkelerimizi fethetmeyi, süper güçlerin tahtlarını alaşağı etmeyi nasip eylesin…