Acı, hazin ve ibretlik bir sahne
Gündemde ‘Paralel Yapı` olarak nitelendirilen yapının medya ayağına yapılan operasyon ve gözaltılarla iş farklı noktalara geldi. Herkes bulunduğu konum ve tıynetinin gereği olarak olayı görüyor, yorumluyor ve ahkâm kesiyor. Çok değil 3 yıl önce, İstanbul`da İslami kurum ve kuruluşlarının kapılarının şafak operasyonlarıyla kırılmasına kimse ses çıkarmamıştı. Doğruhaber gazetesinin bir gün boyunca arama adı altında onlarca polis tarafından işgal edilmesine ve yazarlarının yaka paça evlerinden alınarak gözaltına alınmasına da kimse ses çıkarmamıştı. Günlerce süren sorgudan sonra tam bir komediye dönüşen mahkeme sürecinden sonra tutuklanarak cezaevlerine gönderilmesine de kimse ses çıkarmadı, görmedi, göstermek istemediler. Bir iki istisna dışında kimse haber dahi yapmadı. Yapanlar da aleyhte ve kara propaganda şeklinde yansıttılar. Ne yurt içinden ne de yurt dışından Allah`ın bir kulu çıkıp da ‘özgür basın susturulamaz, basına olan baskılar son bulsun` demedi. ‘Bize kumpas kuruyorlar, sahte deliller üretiliyor, gündelik telefon konuşmaları üzerinden niyet okuyuculuğu yapılıyor` dememiz kimseyi inandırmadı, sesimize kulak veren olmadı.
Ulaşılabilen hükümet yetkilileri ‘hadi canım, devletin polisi, hâkimi size niye kumpas kursun, öyle şey mi olur` şeklinde suçlayıcı açıklamalarda bulundular. Bir defa olsun ‘yahu bunları bir araştıralım` deme zahmetinde bulunmadılar. Ta ki iş gelip kendilerine dayanınca, kıyameti kopardılar, ‘biz safmışız, bizi kandırmışlar, ihanete uğradık` diyerek saldırıya geçtiler. Keşke iş kendilerine gelmeden, mazlum insanlara komplolar kurulurken, yılan kendilerine dokunmadan karşı durabilseydiler… O zaman daha samimi bulunurdu, daha adilane olurdu.
Şahsen ben bu olaylarda Allah`ın ne kadar büyük olduğunu bir daha aynel yakin gördüm, müşahede ettim. Bu adaletin tecelli edeceğine olan inancımdan veya var olan yargı sistemine olan güvenimden dolayı değil. Bu süreçte bazı mazlumlar zulme de uğrayabilir; bazı zalimler yalanla dolanla, değişik oyun ve entrikalarla kendilerini temize de çıkarabilirler. Hatta mağdur rolüne bürünerek insanları ikna da edebilirler. Mutlak adaleti ancak âlemlerin Rabbi olan Allah Teâla icra edecektir. Fakat burada güç ve kuvvetin etkisiyle kibir ve gurura kapılmış bir güruhun geldiği nokta açısından ibretlik bir durumdur. Birileri bir yıl önce çıkıp ‘çok değil bir yıl sonra bu yapıya yönelik operasyonlar olacak, işin başındakiler için kırmızı bültenler çıkarılacak` deseydi ben tek değil kimse inanmaz, bunu söyleyeni deli divane ilan ederlerdi. Ama vakıa ortada, her şey gözler önünde cereyan ediyor.
Olayın haber boyutu, arka planı basında çokça işleniyor. Söylenenlerin ne kadarı doğru ne kadarı yanlış orası da ayrı bir boyut. Bunları ortaya çıkarmak işimiz de değil, artı imkânımız da yok. Birbirleriyle mücadele edenler müspet düşünemezler, kaldı ki böylesine kirli işlere bulaşmış, değişik istihbarat örgütleriyle beraber hareket edenler her türlü yalan dolana başvurmaktan çekinmezler ve çekinmiyorlar da. Bir Müslüman olarak olaya Müslümanca bakmak ve İslami kriterlere göre değerlendirmek durumundayız. Bu minvalden bakarsak;
Düne kadar ve halen hizmetten, himmetten, Allah`tan, Peygamberden bahsedenlerin bu hale düşmesi, çok acı ve ibretlik bir olaydır. İslam düşmanlarına toz kondurmayan, işgalci siyonisti ‘müesses nizam` olarak niteleyenlerin bugün kendi devletlerine karşı düşmanlarla işbirliği yapması, devlet başkanı için Firavun, tiran kelimeleri kullanması tam bir tezattır. İslam`ın ve Müslümanların izzeti için kılını kıpırdatmayanların, Müslümanlara kumpas kuranların bugün kendi menfaatleri için Müslümanlara kan kusturan güçlerle işbirliğine girmesi hazin bir durumdur. Keşke ellerindeki imkân ve gücü İslam ve Müslümanların izzeti için kullanmış olsalardı da bunlar başlarına gelseydi? Ama maalesef böyle yapmadılar ve gözüken o ki yapmayacaklar. Yılların emeği ve Müslümanların zekât ve himmetleriyle topladıkları güç ve kuvvet ellerinden birer birer gidecek, gidiyor.
Bu yapı ve başındakiler bu durumu görerek ciddi manada bir muhasebeye girmeli, samimi bir şekilde tövbe etmeli, hakkına girmiş Müslümanlardan helallik dilemeli, maddi mağduriyetlerini gidermeliler. Çizgilerini Kur`an ve sünnete göre tanzim ederek ümmetle birlikte hareket etmelidir. Umulur ki bağışlanırlar, yoksa Allah`ın huzurundaki sorgu ve mahkeme çok daha şiddetlidir.
Hükümet, bu yapıyı intikam, rövanş alma duygusuyla değil, adaletin tecelli etmesi, mazlumun hakkının alınması niyetiyle hareket etmelidir. Çünkü adalet herkese lazımdır. Yarın kendisi de aynı duruma düşebilir. Bu tür yapıların devlet mekanizmalarında çöreklenmesine fırsat vermemeli, Müslüman halkın maslahatını ve yararını düşünerek politikalarını belirlemelidir. Özellikle başbakan ve cumhurbaşkanı, kendi kabinesinden, kendi partisinden, kendi çocuğu dahi olsa, rüşvete, imtiyaza müsamaha göstermemelidir. Bu yapının ve devlet içerisine çöreklenen yapıların mağdur ettiği, zindana attığı insanları Hizbullah, Tahşiye, El Kaide türünden ayrıma tabi tutmadan mağduriyetlerini gidermelidir. Bu konuda hızlı ve cesur olmalıdır.
Allah`u Teâlâ, maddi noktadaki darlık ve sıkıntıları, zafer ve mağlubiyetleri insanlar arasında döndürüp durur. Gönderdiği bela ve musibetlerle, kâfirleri cezalandırır, gafilleri uyarır ve müminleri imtihan eder. İmtihanı başarılı verenlerden olma temennisiyle…