• DOLAR 34.538
  • EURO 37.286
  • ALTIN 2998.585
  • ...

Adalet; bir nimeti yerine koymaktır. İşlem ve davranışta liyakattir. Her şeyin ve herkesin hakkını vermek, hak ettiği muameleyle karşılık vermektir.

Zulüm; bir şeyi yerinde kullanmamaktır. İşlem ve davranışta iltimaslı davranmaktır. Hak edene hakkını vermemek, hak etmeyene vermektir. Adalet; ağaçlara su vermektir. Zulüm ise dikeni sulamaktır. Hikmet ehlinden bir zat adaleti, Yüce Allah`ın terazisidir, Halk ve Hak için onu ikame etmiştir, diye tarif etmiştir.

“Allah`u Teala kendisinden başka ilah olmadığına adaleti ayakta tutarak şehadet etmiştir...” (Al-i İmran:18) Zulmü kendi nefsine, gönderdiği peygamberlere ve insanlara haram kılmıştır. Takdir ve tedbir buyurduğu her şeyi adalet üzere yaratmıştır ve adalet üzere olmaktadır.

Evrenin yaratıldığı günden ta zamanımıza ulaşması, milyarlarca yıldızın birbirlerine çarpmadan yörüngelerinde dönmeleri, atomdan şemse, basitinden en karmaşığına, zayıftan en güçlüsüne, güzelinden çirkinine kadar her şey bir nizam ve intizam içerisindedir. Bu karmaşık kainatın ahenk içerisinde sürmesi oradaki hassas adalet terazisi sayesinde mümkündür. Güneşin dünyaya olan mesafesinin değişmesi, bir yıldızın yörüngesinden çıkarak dönmesiyle nelerin olabileceğini tahmin etmek hiçte zor değildir. Kıyametin kopması, insanoğlunun hayatının sona ermesi de yine bu adaletin tecellisi şeklinde cereyan edecektir. Bizce olumsuz gibi gözüken bazı durum ve haller dahi, var olan adaletin getirdiği zorunluluktur.

Her şeyde adaleti tesis eden Allah`û Teala insanı yaratmasında, yeryüzüne halife olarak göndermesinde de şüphesiz kurallar, yasalar belirlemiştir. Elçiler, kitaplar göndererek adaletin nasıl olması gerektiğini belirlemiştir. İnsanoğlunun mutluluğu, refah ve huzuru yeryüzünü imar etmesi, kendisinden beklenen görevi ifa etmesi bu adalet terazisini, dengede tutmasıyla mümkündür.

Yeryüzünde adaletin hâkim olması, insanların ferdi ve toplumsal yaşamında adaletin sağlanması; zulmün ortadan kalkması, ancak kâinatta var olan birbirine uyumlu ve birbirini tamamlayan yasalara uyumla mümkündür.

Yaratılışta, fıtratta, kâinatta var olan dengenin zıddına tesis edilmeye çalışılan her davranış, iş, kanun ve yasa insanoğlu için bir felakettir.

Bir toplumda adalet yoksa, zulüm vardır. Zulüm varsa kâinattaki var olan yasalara uyumsuzluk, meydan okuma vardır. Ekinlerin, nesillerin ifsadı vardır. Kaos, çatışma, savaşlar vardır. Haksızlıklar ve acılar vardır. Tarihin muhtelif dönemlerinde ve günümüzde insanlığın içinde bulunduğu manzara bunu net bir şekilde resmetmektedir. Toplumun en tacirleri idareci ve önder konumuna gelir, susması gerekenler konuşur, konuşması gerekenler susar, önder olması gerekenler oturur, kadınlar erkekleşir, erkekler kadınlaşır, hâkimler mahkum, kendileri gibi terazileri de bozuk olanlar hakim olursa denge bozulur, o toplumda adaletten, güvenden, emniyetten bahsedilemez.

Tek çare her şeyin yerli yerinde ve hak ettiği şekilde kullanılması ve muamele görmesidir. Ata et, ite ot verilmekten vazgeçilmelidir. İnsan fıtratına, yaratılışına uygun olmayan yasa, kural ve sistemlerden vazgeçilerek; kainattaki ahenk ve düzene uyumlu insanın her iki dünya saadetini hedefleyen ilahi yasalar hayata geçirilmelidir. Ancak o zaman yeryüzünde fitne-fesad ve zulüm ortadan kalkacaktır.

Hz. Ömer`in (ra) bekçisiz ve korumasız yattığını gören Hürmüz, şu sözlerle içinde bulunulan ortamı çok güzel bir şekilde ifade etmiştir: ‘Adaletle davrandın, güven içinde oldun ve uyudun.`

Zulmün tamamıyla kalkması ve ilahi adaletin hakim olması temennisiyle...