Zulüm ile abad olunmaz
Zulüm, adaletin zıddıdır. Adalet nasıl ki fıtrata uygun ise zulüm de fıtrata aykırıdır.
Allah zulmü haram kılmış ve zalimleri sevmemiştir. Allah’ın ‘el Adl’ sıfatı bu dünyada kısmen diğer dünyada tam olarak tecelli edecektir.
Peygamber Aleyhisselam, zalim de mazlum da olmaktan sürekli Allah’a sığınmıştır.
İnsanlık tarihi, zalim ile mazlumun mücadele tarihidir.
Pegamber aleyhisselamın ‘küfür devam eder ama zulüm devam etmez’ sözleri zulmün ilelebet sürmeyeceğinin bir delilidir.
Zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olmuştur.
Zulüm ama mazlumlar tarafından ama başka bir zalimin eliyle yıkılmaktadır.
Ne olursa olsun zulüm devam etmez.
61 yıldır Suriye’de devam eden zalim Baas yönetimi de diğer zulümlerin akıbetini yaşayarak tarihin çöplüğüne gitti.
Baas zulmünün son temsilcisi Beşar Esed, Suriye’den kaçmak zorunda kaldı.
61 yıldır saltanatlarını korumak için zulmün her türlüsünü yaptılar.
Şehirleri yakıp yıktılar. Kadın-çocuk demeden katliamlar yaptılar.
Kimyasal silahtan, napalm ve varil bombalarına kadar, havadan, karadan acımasızca şehirleri, köyleri içindeki insanlarla bombaladılar.
Zulüm saltanatlarını devam ettirmek için öyle bir istihbarat ağı kurdular ki kardeş kardeşe, baba oğluna, eşler birbirlerine güvenemez duruma getirildi.
Sistemi eleştiren herkes kaçırılarak akıbetlerinden haber alınamadı.
Karanlık ve soğuk zindanlarda 15-20, 25-30 yıl tutulan mazlumların aileleriyle hiçbir irtibat kurulmasına izin verilmedi. Bunları soranlar da aynı akıbeti yaşadılar.
Bu mahkûmların her birinin kendine göre yürek yakan, insanı insanlığından utandıracak hikâyeleri var.
İstanbul’da bir Suriyeli âlimden dinlediğim 2 hikâyeyi özetle size anlatmak istiyorum.
Suriyeli bir mazlum gözaltına alınıyor. Ağır işkencelerden sonra zindana atılıyor. Zindan dediğimiz işkencenin her türlüsünün olduğu hücreler…
Bu mahkumun 20 yıl boyunca ailesiyle hiçbir irtibatı olmuyor. Mahkeme, avukat, görüş diye bir kavram dahi yok.
20 yıl sonra serbest bırakılıyor. Rejimin askerleri onu şehrin otogarına bırakıyor ve şehrine gitmesi için bir otobüs firmasına teslim ediyor.
Mahkum, gideceği şehrin otobüsüne biniyor. Otobüs bir dinlenme yerinde mola verince genç de iniyor ve lavaboya gidiyor. 20 yıl sonra ilk defa kendisini lavabodaki aynada görüyor.
Saç ve sakalları beyazlamış, yüzü çökmüş ve yaşlanmış. Orada oturup kendi haline hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor.
İkinci mahkûm da 20 yıl ağır zindan şartlarında yaşıyor. Bu mahkûm evlidir. 20 yıl boyunca ailesiyle hiçbir irtibatı olmuyor. Ailesi onun ölü mü, sağ mı olduğunu dahi bilmiyor.
Mahkûm da ailesinden habersiz…
20 yıl sonra mahkûm bırakılıyor. Bu mahkûm ne yaptı dersiniz…
Direk evine gitmiyor. Şunu öğrenmek istiyor. Eşim beni bekliyor mu yoksa benden umudu kesip evlenmiş mi?
Önce bunu öğrenmek istiyor. Eğer eşi evlenmişse evine gitmeyip başka bir şehirde yeni bir yaşama başlayacak. Tabi başlayabilirse…
Öğreniyor ki eşi bir gün geri gelecek umuduyla evlenmemiş… Bunu öğrenen mahkûm, evine ve ailesine kavuşuyor.
İşte Baas, böylesine bir zulüm sistemi…
Bunun gibi binlerce hikâye var.
Bütün zulümlere rağmen Baas ayakta kalamadı. Zulmün sembolü olarak meydanlara diktikleri heykelleri yıkıldı, ayaklar altına alındı.
Bu, Baas rejiminin güçsüzlüğü ve zayıflığından olmadı, yaptıkları zulümden ve adil olmamalarından dolayı oldu.
Bu, bütün zalimlere ders olmalı.
Yaptığınız zulmün sonu yok.
Meydanlara diktiğiniz heykeller ve putların bir kıymeti yok.
Sistem ve düzeninizi devam ettirmek, isimlerinizin tarihte anılmasını istiyorsanız, adil olun, adaleti ikame edin, zulme ve haksızlığa karşı durun…