• DOLAR 34.243
  • EURO 37.295
  • ALTIN 2927.436
  • ...

İki gün önce Lübnan Hizbullah’ı Hayfa’daki Siyonist rejimin elit askerlerinin bulunduğu bir üsse saldırı gerçekleştirdi.

Aksa Tufanı’ndan sonra Siyonist rejime bir defada vurulan en büyük darbe olarak tarihe geçti.

Siyonist rejim, her zamanki gibi sansür uyguladığı için ölen ve yaralananlar hakkında net bir bilgi elde edilemedi. Ama bu durum gerçeği değiştirmez. Sansür uygulanması dahi Siyonist rejimin ne kadar zorda ve kayıplarının ne kadar fazla olduğunu göstermektedir.

Bu saldırı başta Gazze olmak üzere bütün mazlumların ve vicdanı olan insanların gönlüne su serpti. Hele hele saldırıda Siyonist elebaşı genelkurmay başkanı Halevi’nin de ölmüş olabilir iddiasının yayılmasıyla milyarlarca insan haberin doğru olması için gece boyunca dua etti...

Lübnan’ın camilerinde tekbirler getirildi, halk bunu kutlamak için meydanlara çıktı. Meydanlara çıkmayanlar da evlerinde bu sevinci paylaştı.

Bir yıldır soykırım uygulanan Gazze’deki mazlumların sevinci bambaşkaydı.

Bir yıldır yoksulluk ve bombardıman altında olmalarına rağmen gözlerindeki o sevinç ve umut, görülmeye değerdi.

Siyonist rejimin hiçbir kaybı olmasa da Gazzelilerin o sevinçleri dünyalara bedeldir.

Bunun yanında Siyonist rejim ve onu destekleyenler için de çok zorlu bir gece oldu.

Meşhur ‘Demir Kubbe’nin bırakın saldırıyı önlemesi, alarm dahi vermemesi, böylesine bir üssün nokta atışıyla, yemek yerken vurulması Siyonist rejimde tam bir şok etkisi yarattı.

İşgalciler panikledi, İsmail Heniyye, Hasan Nasrullah ve diğer direniş liderlerinin şehit edilmesiyle ele geçen psikolojik üstünlük, tam tersine döndü.

“Karizmatik liderini ve en üst düzeydeki komutanlarını kaybeden Hizbullah nasıl olur da böylesine bir eylemi gerçekleştirebilir?” sorusu soruldu.

Ordunun en seçkin askerleri kendilerini dahi koruyamazken nasıl olur da başkalarını korur?

Aksa Tufanı nasıl bir milat olduysa bu saldırı da bir kırılma ve yeni bir milat olacaktır.

Siyonist rejim, ‘yok olma sendromu’nu iliklerine kadar hissetti.

Tabi hemen ABD devreye girdi. Sözde gelişmiş yeni hava savunma sistemini ve ek asker gönderdiğini açıkladı.

Buna karşın işgal rejimi ne yapacak, sorusu en çok sorulan soru oldu.

Zaten yapacağını yapıyor. Elindeki bütün imkanları sonuna kadar kullanıyor..

Şu ana kadar yaptığı gibi kontrolsüzce saldıracak, saldırdıkça da kendisine karşı olan düşmanlık, kin ve nefreti artıracaktır.

Kendince savaşın büyümesi, yayılmasının menfaatine olacağını zannediyor ama gelişmeler tam tersini gösteriyor.

Karadan Lübnan’a girer-çıkarım, dedi fakat bırakın girip-çıkmayı Lübnan sınırını dahi geçemedi.

Gazze’ye girdi ama bir yıldır çıkamıyor.

Hizbullah’ın lider ve üst yönetici kadrosunu ortadan kaldırmakla zafer kazanacağını zannetti, fakat kendisine karşı cehennemin kapılarını açtı.

Bu saldırıların tekrar etmesi, kayıpların artması halinde Siyonist rejimin vay haline...

Bütün bunlar gösterdi ki Siyonist işgal rejimi propaganda ve korku imparatorluğundan ibarettir.

Temeli çürüktür. Hak ve adaletten yoksundur.

Kan ve zulüm üzerine kurulmuştur. Katildir, hırsızdır, işgalcidir.

Ölümden korkan ve dünyaya çok düşkündürler.

Su üstündeki köpük gibidir.

Şeytan gibi insanların kalbine vesvese ve korku verir.

‘Şeytan onlara vaat eder ve onları boş umutlarla oyalar. Oysa şeytanın onlara vaadi, aldatmadan başka bir şey değildir.’ (Nisa Suresi: 120)

Gelinen aşama artık siyonist rejimin yok olmasının alametleridir. Yıkımı öyle aşama aşama ve tedrici olmayacak. Allah’ın izniyle bir anda olacaktır.

Yıkılınca, Gazze ve bütün İslam coğrafyası bayram edecektir…