• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Filistin İslami Direnişinin lideri İsmail Heniyye, İran’da uğradığı suikast sonucu şehit oldu.

Allah kendisine gani gani rahmet eylesin, peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle birlikte haşretsin.

Suikastın oluş şekli, güvenlik açığı ve zafiyeti, yeri, zamanı, direnişin buna cevabı ve tavrı…  Bunlar ayrıca üzerinde konuşulması gereken konulardır…

Herkes bilir ki Filistin’de işgal ve siyonizme karşı çıkmak, bedel ister. Gazzeli olmak bile bir bedel ister. Direnişin saflarında yer almak hele hele bu direnişin en tepesinde bulunmak sadece kendi kefenini değil bütün aile fertlerinin kefenini hazırlamayı gerektirir.

Elhamdülillah direniş erleri ve liderleri bu şuur ve bilinçte olan kahramanlardır. Yıllardır aldıkları teori ve pratikleri, yaşadıkları ortam ve şartlar onları fazlasıyla buna hazırlamış.

Filistin İslami Direnişi, sadece şehitler hareketi değil aynı zamanda Şehit liderlerin de hareketedir.

İzzeddin El Kassam, Salah Şahade, Yahya Ayyaş, Şeyh Ahmet Yasin, Abdulaziz Rantisi, Mahmut Mebhuh, Salih Aruri ve İsmail Heniyye… Bu kutlu kervan hiç durmadı ve durmayacak da…

Hayatta olan liderler de suikastlara uğramış, yaralanmış şahsiyetlerdir. Halid Meş’al, Muhammed Dayf ve diğerleri.

Bu hareketin, liderlerinin şehit olmasıyla sona ermeyeceğini en iyi bilen siyonist rejimdir.

Elhamdülillah her şehitten sonra dava büyüdü, gelişti, insanlardaki ölüm korkusunu sona erdirdi, dava şuurunda bir üst merhaleye taşıdı.

İşte bu şuur olmazsa bu mücadele devam etmez. Bu dava ağacı, şehitlerin kanlarıyla sulanıyor, besleniyor, dallarını çoğaltıp güçlendiriyor, meyvelerini şehadet olarak veriyor.

Ki tarih boyunca cihat eden, ribat topraklarında yaşayan Müslümanlar şehadet ile iç içe yaşamışlardır.

Siyerin Mekke dönemini çıkardığımızda 10 yıllık Medine dönemi ve cihada izin verilmesinden itibaren sürekli şehitler verilmiştir. En azizler bu yolda canlarını feda etmişlerdir.

Uhud Savaşında Mus’ab, Hz. Hamza ile birlikte İslam ordusunun dörtte biri şehit verilmiştir.

Dört halifeden üçü peş peşe şehit edilmiştir. Sınır cephelerinde küffarla savaşta sürekli şehitler verilmiş. Fethedilen bütün topraklar şehitlerin kanlarıyla sulanarak alınmıştır.

Mektebinde şehadet olan bir dava için asla yenilgi yoktur.

Bir davanın büyüklüğü ve yüceliği verdiği şehitlerle ölçülür.

Maalesef cihat ve şehadetten uzak olmamız bizi garip hallere soktu. Dünya ve konforuna mahkûm etti.

Pısırıklaştırdı, duyarsızlaştırdı, korkaklaştırdı.

Şehit ve şehadet mefhumu uzaklarda, kıssa ve kitaplarda kaldı. Şehitliği en büyük kazanç olarak değil de bir kayıp olarak görmeye başladık. 

İşte bizim ile Gazzeliler arasındaki en büyük fark budur.

Gazzeliler, fiilen bir işgal ve abluka altında olsa da zihinleri özgürdür. Dünyanın geri kalanı ise fiili bir işgal olmasa da zihinleri işgal altında ve özgür düşünemiyorlar.

Dünya halkları bu açıdan Gazzelileri anlayamıyor. Nasıl olur da kadınıyla erkeğiyle, çocuğu yaşlısıyla, avam ve havasıyla; topyekün bir halk böylesine bir şuura sahip olabilir?

İnsanlar bu ruh halini anlamaya çalışıyorlar… bu ruhun Kur’an-ı Kerim’e ve şehadet kültürüne dayandığını görünce hayretlerini gizlemeyerek İslam’la şerefleniyorlar.

Allah Teala bu şehitlerin pak kanlarını ümmetin uyanışına, vahdetine, Kudüs’ün özgürlüğüne vesile kılsın.

Bizleri şehitlerin yolunda ayırmasın. Yollarını sürdürmeyi, davalarına sahip çıkmayı, şahit ve şehit olmayı nasip eylesin…