• DOLAR 34.48
  • EURO 36.275
  • ALTIN 2957.744
  • ...

Aksa Tufanı başladığından itibaren Lübnan İslami Direnişi ile siyonsit işgal rejimi arasındaki çatışmalar da başladı.

İşgal rejiminin saldırılarına karşı direniş de misliyle cevap verdi. Ama her iki taraf da bu çatışmaları topyekûn bir savaşa dönüştürmekten kaçındı.

İşgal rejimi, işin başından itibaren ‘fırsat bu fırsattır’ diyerek İran ve Hizbullah’a karşı da savaş açmayı en azından iyi bir darbe vurarak istediği noktaya getirmeyi çok istedi. Ama ABD ve diğer Batılı müttefiklerinden gerekli desteği bulamadı. Bulamayınca da sınır boyunca sınırlı bir şekilde karşılıklı saldırılarla bugüne gelindi.

ABD, dünya gerçeklerini ve menfaatleri gereği savaşın bölgesel bir savaşa dönmesini istemedi. İlk andan itibaren en üst düzeyde olaya müdahil oldu.

En gelişmiş uçak gemilerini Akdeniz’e konuşlandırdı. Üçüncü bir ülkenin müdahil olması halinde karşılık vereceğini sözlü ve fiili olarak sahada gösterdi. Böyle olunca sahada işgal rejimi ve Gazze başbaşa kaldı.

Yemen Ensarullah, Suriye ve Irak’taki direniş gruplarının füze ve saldırıları da sınırlı kaldı.

Hizbullah ilk andan itibaren yaptığı bütün saldırıları açıkça sahiplendi. Anlık ve günlük olarak saldırıların bilançosu ve görüntülerini kamuoyuyla paylaştı.

Siyonist çetenin elebaşı Netanyahu, Gazze’deki bataklıktan çıkmak ve siyasi geleceğini garanti altına almak için ısrarla Lübnan ile bir savaşta ısrarcı oldu. Ama şu ana kadar bunu gerçekleştiremedi.

Ta ki 3 gün önce siyonst işgali altındaki Golan Tepelerindeki Mecdel Şems beldesine yönelik gerçekleştirilen saldırıya kadar. Dürzilerin olduğu bölgedeki top sahasına isabet eden roket, 10’dan fazla kişinin ölmesine ve 6'sı ağır 24 kişinin yaralanmasıyla sonuçlandı.

İşgal rejimi, saldırıdan Hizbullah’ı sorumlu tutarak bunu topyekûn bir saldırı için argüman olarak kullanmaya başladı.

İşgal rejimi normalde kendi kayıplarını açıklamaz ve görüntülerini basına vermez. Ama bu saldırıda ilk andan itibaren parçalanmış insan görüntüleri çarşaf çarşaf basına servis edildi. Bu da saldırının arkasındaki faili ve kirli tezgâhı ele veriyordu.

Dürzi lider ve partilerden yapılan açıklamalar da saldırının Hizbullah tarafından yapılmadığı yönünde idi.

Fail, siyonistlerin füzesi ve kurbanlar da Yahudi değil Dürziler seçilmişti.

Bütün saldırıları üstelenen Hizbullah ilk andan itibaren saldırı ile bir alakalarının olmadığını ve her şeye hazırlıklı olduklarını ifade etti. 

Bu andan itibaren işgal rejimi Lübnan’a yapacağı saldırı için dünya kamuoyunu hazırlamaya çalışıyor.

Siyonistlerin hamisi olan İngiltere ve batılı ülkeler Hizbullah’ın israile olası misillemesini en aza indirmek ve işgal rejimini korumak için harekete geçtiler.

ABD, işgal rejiminin saldırısına karşın Hizbullah’ın misillemesinin sınırlı kalması için aracılar yoluyla mesaj gönderiyor. 

Lübnan Dışişleri Bakanı, siyonist saldırı ve işgaline karşı Hizubullah ile birlikte Lübnan’ı savunacaklarını açıkladı.

Hizbullah’a dayatılan şartlar onu silikleştirme, pasifize etme, onursuzlaştırma ve ümmetin gözünde bitirme hamlesidir. Hizbullah’ı Hizbullah yapan işgal ve siyonizme karşı dik duruşu, direnişi ve ödediği bedellerdir.

Savaşa girme başkalarının tahrik ve provokasyonlarıyla elbette olmamalı. Kendi gerçeklerini ve dünya şartlarını gözeterek özgür kararları olmalı ama savaştan başka yol kalmamış ise de Allah’a dayanıp gereken yapılmalıdır.

Gelişmeleri hep beraber takip edeceğiz. Görelim Mevlam ne eyler ne eylerse güzel eyler…