• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Lise yılarında Osmanlı tarihini okurken anlayamadığım noktalardan biri de çocuk yaşta, akli dengesi bozuk, devlet idaresinden anlamayan padişahlar, nasıl olur da sürekli savaşan, toprak kazanan, kaybeden, kritik kararlar alan ve antlaşmalar yapan bir imparatorluğu idare ederlerdi?

Sonradan okuduklarım, gördüklerim ve duyduklarımla ‘sistem, düzen, bürokrasi’ denen kavramları tanımaya ve anlamaya başladım.

Ki Osmanlı döneminde tarihçiler şu deyimi sık sık kullanırlar.‘….. tahttan indirilerek ……  padişah yapıldı’ denmektedir.

Padişahın da üstünde, sistemi esas idare eden ve yöneten, padişahı indiren ve tahta oturan bir sınıf ve zümrenin varlığı sözkonusu…

1655-1683 yılları arasında 27 yıl boyunca Köprülü ailesinden gelen sadrazamlar imparatorluğu idare etmiş. Öyle ki bu dönemde 6 padişah gelip geçmesine rağmen padişahların ismi değil ‘Köprülüler Devri’ diye isimlendirilmektedir.

Köprülüler Dönemi, imparatorluğun toparlanması ve istikrarı için bir fırsat olmuştur. Öyle ki bu devrin sona ermesiyle Osmanlı İmparatorluğu'nda duraklama dönemi biterek, gerileme dönemi başlamıştır.

Bu Köprülülerin aklına Osmanlı hanedanlığını bitirip ‘Köprülü’ hanedanlığını getirmek ‘sadakat” duygusundan ya akıllarına gelmemiş ya da şartlar ve ortam buna müsait değildi.

Kanaatimce şartlar ve ortam buna müsait değildi. Nasıl ki günümüzde seçimle işbaşına gelen -seçimi içselleştirmiş toplumlarda- kişiyi toplumun bütün katmanları kabul ediyorsa o günkü şartlarda da meşruiyetin olabilmesi için padişah hanedan ailesinden olmalıydı.

İşte bürokrasi, hanedan ailesini değiştiremese de hanedan ailesinden olma şartıyla istediğini padişah yapabiliyordu.

Hanedan ailesinden bir padişah beğen…

Halk da hanedan ailesinden olmak şartıyla tahta oturana itaat ediyordu.

Yüzyıllar boyunca sadece Osmanlı değil, neredeyse bütün imparatorluklar böyle idare edilmiş.

Günümüzdeki ‘demokrasi’ diye adlandırılan sistem o günden çok mu farklı?

Hayır…

Seçimle gelenleri de yine o ‘seçkin zümre, bürokrasi’ belirliyor.

Şu anki ABD başkanı Biden’ın kendi çabasıyla başkan olduğunu, ABD’yi sevk ve idare ettiğini kimse iddia edemez.

Biden, bırakın ABD’yi, kendini idare edecek kapasitede değil. Tek başına gitse pazarın yolunu bulamaz, bulsa da ne alacağını bilemez. Yolda kaybolur, kayıp ilanıyla dahi bulunamaz.

Arkada birileri Başkan adına ülkeyi idare ediyor.

Başkan, ‘başkan’ gibi davranmaya ve özgür kararlar almaya kalktığı an Başkan Keneddy’in akıbetini yaşar.

ABD tarihinde hep iki parti başkan çıkarabiliyor.

Cumhuriyetçi ve Demokrat… Üçüncü bir şık ve aday yok.

Ya Trump ya da Biden… İkisi de siyonist rejimin sadık hizmetkârı olmak için birbiriyle yarışıyor.

Sadece ABD değil, İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer ülkeler de bundan çok farklı değil.

İşte İngiltere… 4 gün önce yapılan genel seçimlerde siyonist rejimin bir hizmetkârı olan Muhafazakâr Hintli Rishi Sunak, başbakanlık koltuğunu Siyonist rejimin başka bir hizmetkârı olan İşçi Partili Keir Starmer’e devretti.  

Times Of Israel, 2020 yılında yaptığı haberlerde Starmer'ın kendisini "Siyonist" olarak tanımladığını yazmıştı…

Buradan şu sonucu çıkarabiliriz. Ülkelerdeki bürokrasi ve seçkin zümreyi de üst bir güç belirliyor. Yıllarca ilmik ilmik dokunan bu sistemi de küresel siyonizm inşa ediyor.

Yıllar önce Saddam Hüseyin’in dediği gibi…

Saddam’a sorarlar. Bak, Hafız Esad yerine oğlu Beşar’ı atayacak. Sen yerine kimi bırakacaksın?

Saddam, ben demokrat bir insanım. Hafız Esed gibi diktatör değilim. İki oğlum var. Hangisini isterseniz onu seçin, der.

Günümüzde de ‘seçim ve demokrasi’ kisvesi altında halklara ‘siyonist uşaklarından bir uşak seç’ deniliyor.