Sorunların anası ‘işgal rejimi’nin varlığıdır
Aksa Tufanı 9. Ayına girerken Siyonist işgal rejimi hiçbir hedefine ulaşamadı.
Gazze’de bataklığa saplanan işgal rejimi, battıkça debeleniyor, debelendikçe de batıyor.
Bu durumdan kurtulmak için Lübnan’a topyekûn saldırmanın planlarını yapmakta, Hizbullah ve Lübnan’a tehditler savurmakta.
Lübnan’a saldırarak bölgesel savaş çıkarmak, ABD’yi savaşın içine tamamen çekmek ve kendine tehdit olarak gördüğü direnç noktalarını ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.
Gazze ve Lübnan’ı taş devrine döndürerek diğer ülkelere de bir mesaj vermeye çalışacak.
Elbette bu onların hesabı.
Ama Allah’ın da bir hesabı olduğunu unutmaktalar.
Siyonist israil, tehdit ve işgalleriyle, aynı zamanda kendisine karşı olan güçlerin de bir araya gelmesini sağlamaktadır.
10 yıldır Lübnan Hizbullah hareketini terör listesine alan ‘Arap Birliği’ geçen hafta yaptığı açıklamayla bu tutumundan vazgeçtiğini açıkladı.
Siyonist işgal rejiminin Lübnan’a olası bir saldırısında Kıbrıs Rum Kesiminin havaalanı ve limanlarını kullanması muhtemeldir.
Bu duruma karşın Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, Lübnan’a olası bir saldırıda İsrail uçaklarına üslerini açması halinde Kıbrıs’ı hedef alacakları uyarısında bulundu.
Bu uyarı, adresini hemen buldu.
Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, İsrail ve Hizbullah arasında taraf tutmadıklarını “Kıbrıs sorunun değil, çözümün parçasıdır.’ Ülkesi üzerinden Gazze’ye insani yardımların aktarıldığı açıklamasını yapmak zorunda kaldı.
Böyle bir durum sadece Hizbullah için değil, aynı zamanda Türkiye’nin ‘Mavi Vatan’ projesi için de bir tehdittir.
Açıklamadan kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "7 Ekim'den sonra, İsrail'in başlattığı ilk operasyonlardan sonra biz, Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin özellikle Gazze'ye yönelik operasyonlarda belli ülkelerin kullandığı bir üs olmasını istihbari raporlarla hep görüyoruz" açıklamasını yaptı.
Son yıllarda Türkiye-Suriye arasındaki ilişkilerde bir ilerleme sağlanmış olsa da istenilen ve arzulanan duruma bir türlü gelmedi.
Suriye’nin ‘iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden tesisi için tek yol Türkiye, Suriye topraklarından çekilme’ şartını ileri sürmesi, ilişkilerin ilerlemesini dondurmuştu.
Geçen hafta Beşar Esad’ın ‘Türkiye ile müzakerelerin Suriye devletinin tüm toprakları üzerinde egemenliğini sağlaması ve "terörle mücadeleye" odaklanılması ilkeleri üzerine inşa edilmesi’ mesajından sadece iki gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın;
"Suriye ile yeniden diplomatik ilişkileri kurmamak için bir sebep yok. Geçmişte nasıl yaptıksa yine yapabiliriz. Suriye'nin iç işlerine karışmak gibi bir niyetimiz yok. Biliyorsunuz ailece görüşmeye varana kadar sayın Esed'le geçmişte nasıl yaptıksa yeniden yapmamamız için bir sebep yok," cevabıyla tekrar iyimser bir hava esmeye başladı.
İki liderin nerede ve ne zaman görüşeceği senaryoları konuşulmaya başlandı.
İşte yıllardır aşılamayan bazı sorunlar, işgal rejiminin Lübnan’a saldırı tehditlerini savurduğu bir dönemde gerçekleşiyor.
Evet, coğrafyamızda herkesin herkesle sorunları olabilir ya da sorun varmış gibi algılanıyor olabilir. Ama hiçbir sorun işgal rejiminin varlığı kadar büyük ve ‘sorunların anası’ durumunda değildir.
İşgal rejimi varlığını sürdürdükçe bölgemize barış ve huzur gelmeyeceğini herkes bilmeli ve ona göre davranmalıdır.