"Dağlara buğdaylar serpin Müslüman ülkede kuşlar aç kaldı demesinler"
Müslümanların bağ ve bahçelerinin etrafına duvarlar çitler ördüğünü gören Resulullah aleyhisselam, Müslümanları bundan men eder.
Hayvanların da haklarının olduğunu belirterek bu duvar ve çitlerde delik ve kapılar açılmasını buyurur…
Ertesi gün, Ashab, bahçe ve hurmalıklarının duvar ve çitlerinde delik ve kapılar açarlar…
Medine civarında kış sert ve çetin geçer. Yabani hayvanlar açlık ve yem sıkıntısı çeker.
Dönemin Halifesi Hz. Ömer;
‘Dağlara buğdaylar serpin, Müslüman ülkede kuşlar aç kaldı demesinler’ diye emir verir.
Müslümanlar derhal, dağlara ve kuşların olduğu mekânlara buğday ve yem serperler…
Müslümanlar hayvanlardan sadece faydalanmak için beslememişler, şefkat ve merhametin bir göstergesi, ‘yaradılanı sev Yaradan’dan dolayı’ düsturuyla sevmişlerdir.
İslam coğrafyasının farklı noktalarında yabani hayvanların bakımı ve beslenmesi için vakıflar kurularak bu iş kurumsallaştırılmıştır.
Gurabahane-i Laklakan-Düşkün Leylek Evi, göç ederken yaralanan, hastalanan, düşkün leyleklerin tedavisi için kurulmuştur.
Şam’da Mescidül-Kıtat (Kediler Câmii) adında bir câmi bulunmaktadır. Bu cami, sokağa atılan kedi yavrularını himaye için kurulmuş bir vakıftan ismini almaktadır.
Câmi cemaati, yüzlerce kedi yavrusunu vakıftan ciğer getirerek beslerdi.
Bütün bunları anlatmamın sebebi, Müslümanların medeniyetinde insana değer vermeyi bir kenara bırakın yabani hayvanlara dahi ne kadar değer verdini merhamet ettiğini göstermektir.
Müslümanların merhameti, bütün canlıları dağdaki yabani hayvanları dahi kuşatmıştır.
İşte bu muhteşem medeniyetin temsilcileri ve mirasçısı olan biz Müslümanlar, neden Gazze’deki kardeşlerimize yardım eli uzatmıyor, uzatamıyoruz?
250 günü aşkındır Siyonist işgalcilerin saldırı ve soykırımına uğrayan Filistinli kardeşlerimizin feryadına ses veremiyoruz?
Kadın ve çocuklarımızın Siyonist bombardımanla parçalanan cesetlerini toplayamıyor, toprağa dahi gömemiyoruz?
Asrın katliamı karşısında susmuş, ses çıkaramaz duruma gelmişiz…
İmkânlarımız mı yok?
Güç ve kuvvetimiz mi yok?
Silah ve teçhizatımız mı yok?
Elimizde yeterli gıda ve yiyecek mi yok?
Çok uzak ve ulaşamaz bir yerde miyiz?
Hayır, asla…
Sayı, güç, kuvvet, bütün imkan ve olanaklara sahibiz..
Mısır, Gazze’ye iki metre ötede..
Elini uzatsa onlara yetişecek…
Seslense, sesini onlara duyuracak…
Ekmek fırlatsa onlara yetişecek kadar uzaklıkta…
Suriye, Ürdün, Lübnan; hakeza Filistin’e sınır…
Türkiye, kara sınırı olmasa da denizle sınır. Mersin ve Gazze arası 495 km.
Normal bir yük gemisi ile en fazla 13 saatlik bir mesafe…
Uçaklar ile en fazla bir saatlik mesafede…
2 milyarlık İslam ümmetinden istenen tepki ve ses yok…
Kışın dağdaki yabani hayvanları doyurmak için vakıflar kuran, bütçe ayıran bir ümmet, nasıl oldu da bu hale geldi?
Yanı başındaki ümmetin en aziz en kerim, mücahit kardeşlerinin kıyımına engel olamıyor, feryatlarına koşamıyor, açlıktan vefat eden bebe ve çocuklarına mama gönderemez duruma gelmiş ise yerin altı yerin üstünden daha hayırlı hale gelmiş demektir…