• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.86
  • ...

1959’da başlayan Türkiye’nin AB’ye üyelik serüveni zikzaklı bir şekilde devam ediyor.  

Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kapısını 31 Temmuz 1959’da çaldıysa da bir yıl sonraki darbe ile süreç sekteye uğradı.

3 yıl sonra Türkiye ile AET arasında Ankara Antlaşması imzalandı.

Türkiye, 1987'de tam üyelik için başvurduğu AET’den tam iki yıl sonra şu cevabı aldı: “Topluluk, kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan yeni bir üyeyi kabul edecek durumda değildir.”

1989’da Doğu Bloku ve Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla Avrupa’da taşlar yerinden oynadı ve kartlar yeniden karıldı.

1992'de Maastricht Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu yerine "Avrupa Birliği" terimi kullanılmaya başlandı.

Bu birliğe üye olmanın şartları için de Kopenhag Zirvesinde belirlenen ve tarihe "Kopenhag Kriterleri” olarak geçecek ilkeler belirlendi. Birliğe üye olmak isteyen her ülke bu kriterleri hayata geçirmeliydi. 

Kırk yıldır AB kapısında bulunan Türkeye’ye ancak 1999 yılındaki Helsinki Zirvesi'nde Avrupa Birliği’ne ‘aday ülke’ statüsü verildi.

Kopenhag Kriterleri’nin karşılanması amacıyla TBMM’den üst üste uyum paketleri geçirildi.

AB Konseyi, Ekim 2005’te Türkiye ile katılım müzakerelerine başlama kararı aldı.

2004’te AB’ye Güney Kıbrıs Rum Yönetimi dahil 10 ülke üye oldu. 2007'de Bulgaristan ve Romanya, 2013'te de Hırvatistan üye oldu. Böylece birliğin üye sayısı 28'e yükseldi.

AB ile katılım müzakerelerinde 35 fasıl bulunmaktadır. Güney Kıbrıs’ın AB’ye üye olmasıyla Türkiye karşıtı bir cephe oluştu. Kıbrıs sebebi ile fasılaların 14'ü siyasi olarak engellendi.

2016'dan sonra ise hiçbir fasıl açılmadı.

AB, Türkiye’yi 64 yıldır kapısında ‘üye’ olacağı vaadiyle bekletiyor. Kendisinden çok sonraları başvuran ve kriterleri yerine getirmeyen ülkeleri tam üye olarak almasına rağmen Türkiye`yi kabul etmiyor.

AB hiçbir zaman ve aşamada Türkiye’ye karşı samimi ve dürüst davranmadı. Üyeliği bir baskı aracı olarak uygulamak ve isteklerini elde etmek için kullandı ve kullanmaya devam ediyor.

Aradan yıllar geçti, ne dünya eski dünya, ne AB eski AB ne de Türkiye eski Türkiye.

Suriye iç savaşı, AB kapısında büyüyen mülteci meselesi yüzünden Türkiye-AB ilişkileri çok sıkıntılı bir hâl aldı. AB’de ekonomik ve siyasi krizler ortaya çıktı. Kendi iç meseleleriyle uğraşmak zorunda kaldı.

İngiltere, 31 Ocak 2020'de Avrupa Birliği'nden ayrıldı.

Yeni üyeler alarak büyüyen AB, dağılma sendromunu yaşamaya başladı.

Mülteci sorunu, ekonomik krizler, Ukrayna-Rusya savaşıyla başgösteren enerji, güvenlik, tahıl sorunu ile boğuşmaya başladı.

Gelinen süreç ve ‘üyelik meselesi’nin bir oyalamadan ibaret olduğunu Türkiye de anladı ki 2022 yılı AB’nin raporunda Türkiye’ye yönelik suçlamalara cevap veren Cumhurbaşkanı Erdoğanın “…AB, Türkiye’den kopmanın gayreti içerisinde. Avrupa Birliği’nin Türkiye’den kopuş hamlelerini yaptığı bu dönem içerisinde biz de bu gelişmeler karşısında değerlendirmelerimizi yaparız ve bu değerlendirmelerden sonra da Avrupa Birliği ile gerekirse yolları ayırabiliriz” ifadesi bir açıdan malumun ilamı oldu.

Temel mesele, Türkiye ile AB arasındaki bu müzakere masasından hiç kimse, ilk kalkan ve masayı deviren taraf olmak istemiyor.